Aşık Paşa (1272-1333) senelerı içinde yaşamış Türk dilinin gelişmesinde ve yayılmasında büyük katkıları olan ilk Türkçeci şairlerdendir. Asıl adı Ali’dir. Alaaddin Aşık, Aşık Paşa ve Aşık Baba adlarıyla ünlenmiş ve anılmıştır. Aşık Paşa’nın eşinin adı Hacı Hatun olduğu, Elvan, Selman (Süleyman), Hasan can, Kızılca adında oğulları, Melek Hatun adında kızı olduğu elde edilen belgelerden ve mezar taşlarından anlaşılmaktadır.
Babası gibi cezbeli bir şair olan Elvan Çelebi ve kardeşi Selman, Çorum ile Mecitözü içinde eskiden Tananözü adı verilen Elvan Çelebi köyünde yerleşmişlerdir.. Aşık Paşanın dedesi Baba İlyas Mogol istilasıyla Türkistan’dan Anadolu’ya göç eden Horasan erenlerindendir. Babailer tarikatının kurucusudur. Ahilik, Bektaşilik, Kalenderlik gibi birden çok kollar, bu kaynaktan sızan kollardır. Baba İlyas Danişmentliler zamanında bir müddet Kayseri’de kadılık yapmış.
Selçukluoğulları bu bölgeye hakim olduktan sonra 1227 senesinde Amasya’da Hanıkahı şeyhi olmuş, etrafına binlerce mürid birikmiştir. Selçuklular Devletini kökünden sarsan Baba İshak ayaklanmasında parmağı ve etkisi olduğu sezinlenen Baba İlyas, Amasya yakınındaki Çatbükü Çifliğine gönderilerek, beş yıl kadar oturmuş ise de sonraları affa uğrayarak tekrar görevi başına getirilmesi, nüfuz ve kudretinin bir delilidir. Baba İlyas 1258 senesinde ölmüştür. Mezarı Amasya’da kendi adıyla anılan İlyas Köyü’nde bir ağacın altındadır. Halk Sarılık Evliyası olarak inanır. Bu hastalığa tutulanlar bilhassa Hıdırellez’de kabrini ziyaret ederek orada bulunan su ile yıkanırlar.
Baba İlyas’ın Şemseddin Mahmud Muiziddin Ali, Ziyaeddin Musa, Muslihiddin Musa (Muhlis Paşa) adında evlatları olduğu, bunların her birisinin Selçuklular devrinde önemli devlet işlerinde yer aldıkları bilinmektedir. Aşık Paşa’nın Babası Muhlis Paşa’nın doğum ve ölüm tarihleri, hayat ve şahsiyetleri ile ilgili geniş bir bilgi yoktur.
Birçok tarihi kaynaklar Farscayı resmi devlet dili olarak kullanan, ta Orta Asveyan beri sürüp gelen milli geleneklere aykırı yol tutmaya başlıyan, halkı kötü idareleriyle canından bezdiren Selçuklulara karşı Karamanoğullarının “Bundan böyle divanda, dergahda, mescidde, meydanda Türkçeden başka dil kullanılmaz” emrinde ve Cimri isyanı diye anılan harekette Muhlis Paşanın da büyük rolü olduğunu hatta altı ay kadar Konya tahtında oturduktan sonra Baba İlyas’ın halifelerinden Nurettin Sofu lehine feragat ettiğini yazarlar. Torunlarından Ahmet Aşık’ı, Aşık Paşazade Tarihi adıyla anılan kitabinda Osmanlı Beyliğinin halen kurulmadığı sıralarda Muhlis Paşa’nın Eskişehir’e geldiğini, Ertuğrul Bey’den saygı ve iltifat gördüklerini, Osman Bey’in yanında olduğunu haber verir. Osman Bey’in müşaviri ve kayınatası Edebali, Kırşehir Ahilerinin ulularındandır. Aşık Paşa’nın Orhan Gazi devrinin büyükleri içinde olduğunı
Okutur hutbe Orhan Gazi
Ol Osman bir konurlu nesli gazi
Şeriat gülüne gelenler oldu
Çün doğdi şemsi bahti Orhan Gazi
Gaza için kim akbörk geyüptür
Yüzü sağ, işi sağ Orhan Gazi
Ne geyse yakışır Orhan Gazi
Aşık Paşa zamanında idi Gazi
Genç Osmanlı Beyliğinin kurucularından daha tanınmış bir şahsiyet olduğunu gördüğümüz Aşık Paşa, Süleyman Türkmani gibi devrinin zahir ve batın ilimlerinde olgunluğa ermiş olgun bir kişiden feyiz ve ışık alarak yetişti Latifi’nin dediği gibi :”0 kibar meşayihin zenginlerindendi. Şahane itibar ve değeri, padişahane kudret ve gücü vardı.” Sofiyane ve dervişane bir terbiye almakla birlikte dünya ve devlet işlerine de karışmıştı. Pekçok talebe yetiştirdi. Devlet işlerinde ehliyet sâhibi olan Âşık Paşa, bir süreMısır’da elçi olarak bulundu.
Devrin bilgin ve şairleri başka dillerle şiirler yazar, kitaplar yazarken Aşık Paşa’nın Çağlar ötesi bir görüşle Türk ve Tacik cümle yoldaşlarını gaflet uykusundan uyarmak için Garipnamesini öz
Gerçi kim söylendi bunda Türk dilli
İlle masum oldu mani menzili
Çün bulasın cümle yol menzillerin
Yirme gel pes Türk ve Tacik dillerin
Kamu dilde var idi zabt-u usul
Bunlara düşmüş idi cümle ukul
Türk diline kimesne bakmaz idi
Türklere her giz gönül akmaz idi
Türk dahi bilmez idi ol dilleri
İnce yolu ol ulu menzilleri
Bu kitap anunçin geldi dile
Kim bu ehli dahi mani bile
Türk dilinde yeni manalar bulalar
Türk-Tacik cümle yoldaş olalar
Yol içinde birbirini yirmiye
Dile bakıp maniyi hor görmiye
-diye haykırışı bugün bile derin derin düşündürecek bir olaydır. Bu ruhu yabancı baskılar altında Türkün asil benliğini korumak maksadıyla kurulan Babailer kuralının feyizli ve aydınlık bağrından aldığı şüphesizdur.
Aşık Paşa Türk Edebiyatı Tarihine “Garipname” adıyla bir Şaheser armağan etmiştir. Bu eser 12.000 beyitlidir. Garipname’ yi yalnız tasavvuf yönünden değil Türklerin eski kahramanlık ve Alplik devirlerini terennüm eden sosyal varlıkların tablosunu çizen, Türk dilinin arı, katıksız emsallarini yaşatan bir hazine olmasından ötürü incelemek yerinde olur. 3 Kasim 1333 tarihinde Kırşehir’de hayata gözlerini yuman Aşık Paşa’nın türbesi de Kırşehir’dedir. Bembeyaz mermerden işlenmiş türbenin cephesinde şu kitabe yazılıdır: “Sahibi İlmi Ledün kutbu yegane merdi hak şeyh başa ibni Muhlis İbni Şeyh İlyas” Aşık Paşa Türklüğün piri olmuş, Türkçenin zamanında yapılmamasıne tahammül edememiştir. Türkçenin inceliğini, güzelliğini anlatmak suretiyle dil devremine ışık tutmuştur. Yazdığı “Garipname” adlı eser ahlak. felsefe, psikoloji, tasavvuf fikirleri ile dolu bir eserdir.
Türk Diline Kimse Bakmaz İdi Bu Garibname eğer Gönül geldi bile, Yol içinde birbirini yermiye, A Bülbülüm Garip Garip Bülbül gibi zardır işim Aşık olan neyler malı Der ki Aşık sana kuldur Aşık Paşa
Türk diline kimse bakmaz idi,
Türklere hergiz gönül akmaz idi.
Türk dahi bilmez idi bu dilleri,
İnce yolu ol ulu menzilleri.
Kim bu dil ehli dahi mana bile,
Dile bakıp manayı hor görmeye,
Ta ki mahrum kalmaya Türkler dahi,
Türk dilinden anlayanlat ol haki.
A bülbülüm garip garip
Ötme beni ağlatırsın
Varıp yâdlar içinde
Yatma beni ağlatırsın
Akıttım çeşmimin yaşın
Hışımlanıp hilâl kaşın
Çatma beni ağlatırsın
Ağlamaktır anın kârı
Sevdiğim karşımdan bari
Gitme beni ağlatırsın
Ezelden bildiğin haldir
Ya azat eyle ya öldür
Satma beni ağlatırsın