Claude Lévi-Strauss, 28 Kasım 1908 senesinde Brüksel’de Yahudi asıllı Fransız bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Sanat eğitimi almış olan babası Raymond Lévi-Strauss, portre ressamlığı ile uğraşıyordu, annesi Emma Lévi-Strauss ise eğitimli bir ailedendi.
Lévi-Strauss’un çocukluğu, Paris’te elit bir çevrede geçti. Babasının 1914 senesinde I. Dünya Savaşı sebebiyle askere gidişinin sonrasında annesi ile birlikte Versay Başhahamı olan dedesi Emile Lévy ile yaşamaya başladı. Her ne kadar istemese de, Paris Sorbonne Üniversitesi’nde hukuk ve felsefe okudu.
O dönem, Karl Marx ve Sigmund Freud’u keşfetti. Leon’da bir lisede 2 yıl kadar ders verdikten sonra, 1935 senesinde Sao Paulo Üniversitesi’nde profesör olarak çalışmaya başladı. 1935’ten 1939’a kadar, Amozonlar’da Etnografik Elcilige el attı. İkinci Dünya Savaşından kısa süre önce Fransa’ya geri döndü. Gönüllü askerlik hizmetini yaptıktan sonra, Nev York’ta bir okulda ders vermek için, tekrar Fransa’yı terk etme kararı verdi. Burada Roman Jakobson ile tanıştı ve özellikle onun dilsel düşüncesinin etkisinde kaldı.
1944 senesinde Fransız Dışişleri aracılığıyla Fransa’ya çağrıldı ve sonrasında Fransız Konsolosluğunun Kültür Danışmanı olarak, yeni incelemelerinı tamamlayabilmesi içn New York’a gönderildi. 1949’da Paris’te Musée de l’Homme’un müdürlüğünü yaptı, 1959’dan 1982’deki emekliliğine kadar, Collège de France’da Sosyal antropoloji profesörü olarak görevde kaldı.
Descartes ve Sartre’a şiddetle karşı çıkan yapısalcılığın kurucusu ünlü Fransız antropologudur. Levi-Strauss’a göre, biz ilk kez bilinç değil de, dilin, kültürün ve eğitimin ürünü olan toplumsal yaratıklarız. Felsefeyi çokça meşgul eden özne-nesne ayrımı üzerinde hiç durmayan Levi-Strauss, yapısalcılığın bir bilim olduğunu söyler.
Buna göre, yapısalcılık işe, insan etkinliğinin temel öğeleri’ni, eylemleri ve kelimeleri sınıflayarak başlar ve ardından bu öğeler’in nasıl birleştiğini inceler; yapısalcılık, bundan dolayı her tür insan etkinliğiyle alakalı nesnel yasalara ulaşmayı amacında olan bilimsel bir araştırmadır.
Yapısalcılıkla alakalı fikirlerinin temelini Ferdinand de Saussure’un modelinden alan Levi Strauss, bunun yanı sıra kendisinden sonra gelen kuramcılara da önderlik etmiştir. Saussure yapısal analizi, “ezeli evrensel insan gerçeklerinin” keşfedilmesinde bir yöntem olarak sağlamaktadır. Saussure Dil’i bir yapı olarak ele almakla, yani dili kendi iç ögelerinin işleyişi bakımdan değerlendirmekle bu yöntemi geliştirmiştir.
Levi-Strauss içinse, özellikle, evrensel insan gerçeklikleri, insan olma niteliği aracılığıyla bütün insanlar aracılığıyla paylaşılır ve yapının her düzeyinde gözlemlenebilir hale gelmektedir. Levi-Strauss, kültürel alanı Saussure’ün yöntemiyle değerlendirmeye girişir. Tıpkı, bir göstergeler sistemi gibi ele alır Kültür olgusunu.
Yapının farklı düzeylerinde ele alınma şekillerinden biri ise Levi-Strauss’un bu yapı taşları içindeki ilişkilerin benzerlik veya değişiklik prensibi içerisinde “çift kutuplar” (binary pairs/binary oppositions) etrafında gerçekleşmesidir. Bu çiftler, farklı olmalarıyla Saussure’ün paradigmalar fikriyle veya aynı olmalarıyla sentagmalar ile “değiştirilebilir” duruma gelmektedir. Levi Strauss’a göre üniteler veya ögeler içindeki ilişkiler çiftler aracılığıyla anlaşılabilir. Elmanın elma olduğunu armut veya kavun veya karpuz veya çilek olmadığını bildiğiniz için söyleyebilirsiniz. Ama elmanın “ne” olduğunu elmayı bir başka ögeyle karşı karşıya geldirarak seçebilirsiniz. Levi Strauss için A’nın veya B’nin ne olduğu değil, A ile B içindeki ilişkiler mühimdir. Çünkü, yapısalcılık, bir şeyin başka bir şeyle ilişkisini temellendiren Sistemin veya Yapı’nın kendisi ile alakalıdir esas olarak.