Hélène Cixous, 5 Ocak 1937’de Cezayir Oran’da dünyaya geldi. Postmodern feminizmin ve postyapısalcı düşüncenin önemli isimlerinden biridir. Luce Irigaray ve Julia Kristeva gibi o da Fransız feminist kuramlarının bir temsilcisi sayılmaktadır.
O da diğerleri gibi psikanaliz, edebiyat ve felsefe alanlarında etkilidir ve çalışmalarında postyapısalcı düşünürler ve özellikle de Jacques Derrida etkisi görülür. Freud, Lacan ve Derrida gibi filozofların etkisinde kalan Cixous, psikanaliz, edebiyat ve felsefeyi bir araya getiren çalışmalar gerçekleştirdi.
Cixous’un iki ana yönelimi dikkat çekicidir: Birincisi celişki ve hiyerarşi üzerine kurulu her türden düalist düşünce bicimlerinin reddi ve ikinci olarak, zengin ve çoksesli olduğunu kabul ettiği dişil yazın türüne verdiği kesin önem. Öyleki, dişil libido ile dişil yazın içinde parallellikler kurmanın ötesinde, Cixous, ataerkil düzende fakat dişil yazın dediği şey ile mücadele edilebileceğine inanır.
İkili zıtlıklar hiyerarşisine karşı çıkma hususunda Irigaray ve Kristeva ile aynı yaklaşıma sahiptir; onun için de doğa/kültür, zihin/kalp, şekil/madde, konuşma/yazı türünde ikili yapılar temelde batı düşüncesini yapılandıran ve onun siyasal düzenlemelerini tespit eden sıradüzenlerdir. Cixous bunları, kadın ve erkek içindeki zıtlık bağlamında ilişkilendirir. Bu işleyişte sorun her zaman zıtlıklardan birinin üstün tutulmasıdır. Bunun yanında diğer terim bastırılmakta ve bu çatışkıya bağlı olarak terimler birbirne kenetlenmektedir. Cixous, bu türden ayrımları diyalektik yapılar olarak değerlendirir ve sistemin yapısını bu yapılar aracılığıyla analiz eder.
Öznelliğin kuruluşu sürecinde bu diyalektik yapıların baskıları sözkonusudur.Cixous bunu Hegel’in efendi-köle diyalektiğinden hareketle göstermeye çalışır. Burada öznenin, kendinden ayrı gördüğü bir başkasına gereksinim mevcuttur. Lakin bu öznenin özne olabilmesi, yani kendini bilmesi ve tanıması için zorunlu bir zamantir ve bu sürede başkası bir tehdit olarak algılanır. Böylelikle başkası baskı altına alınması gereken bir öge olarak ele alınır ve baskılanır. Cixous bunu kadın-erkek konusu bağlamında yeniden değerlendirir; kadın’ın ataerkil toplumlarda Başkası olarak değerlendirildiğini söyler. Cinsel değişiklik, fakat, başkalığın bastırıldığı bir toplumsal yapıda höşgörülür.
Cixous, bu tür bir yönelimle kadının toplumsal ve kültürel yapıda nasıl konumlandırıldığının analizine yönelir, bu yapıdaki ikilikllerin üstesinden gelmeyi hedefler ve dişil yazının bu yapıya karşı sahip olduğu yıkıcı dinamikleri araştırma amacını taşır. Temel stratejisi ataerkil toplumsal ve kültürel yapıdaki yerlesik söylemlerin deşifre edilmesi ve bu söylenenlerin doğal kabul edilmelerinin açığa çıkarılmasıdır. Bu yönde Cixous, diğer çağdaşı feminist kuramcılar gibi mitolojik hikâyelerin analizinden önemli ölcüde yararlanır. Ataerkil toplumun kuruluş hikâyelerini bu hikaylerde bulur ve psikanlitik bir okumayla bunları değerlendirir. Misal verilecek olursa Elektra ona göre, fallusmerkezciliğin önderlerinden biri sayır. Cixous, fallusun üstünlüğü düşüncesine kadını mahkûm ettikleri iddiasıyla Freud ve Lacan’ın cinsel fark yaklaşımlarını benimsemez. Buna karşılık cifte cinsiyet olanağından sözeder.
Cixous için yazınsal alan sıradüzenli olmayan bir niteliğe sahiptir ve çifte cinsiyetin gösterilmesi yönünden özel bir alandır. bu tür bir yazına misal olarak James Joyce,Kleist, Hoffmann Edgar Allan Poe, Genet, Shakespeare, Freud gibi yazarların ismini anar Cixous. Bu tür yazarlar, temel, yerleşik kategorilerin altını oyan metinler üretirler. Onlara dayanarak öznellik, metinsellik ve cinsel fark gibi konularda düşünceler geliştirir. Bilhassa sabit ve durağan öznelik kavramını kabul edilemez bulan Cixous, bunu aşındırmaya ve bozmaya yönelik yazma şekillerini önemser.Onun hayran olduğu yazar bu bakımdan Poe’dur.
Daha özel anlamda ise Cixous, hem çift cinsiyetliliği dillendirecek olan, hem de kadının dişil konumu ifade edecek yazı şekilinin üretilmesine yönelir. Bu noktada Cixous, kadının bedeniyle olan ilişkisinin kültürel olarak önceden belirlenmiş olduğu tezinden hareket eder, bundan dolayı yazı, kültürel olanı yeniden şekillendirme potansiyeli taşıdığından kadın için mühimdir düşüncesini savunur. Yazma edimi, kadının belirleyici edimi olmalıdır, fakat bu dişil bir yazma edimidir. Bu yazı pratiği çoksesli olmasının bunun yanında farklı özneler yaratmaktan da geri durmaz. Ama temelde dişil yazının indirgenebilir bir tanımı sözkonusu olamaz Cixous’a göre. Sadece şu söylenebilir: Dişil yazı bi hayli fazla sese benzer veya sese yakındır. Yani, konuşma etkinliğine benzemesi, dişil yazının kişiliğistiğidir. Burada ses veya konuşma, bilinçdışına yakınlığı noktasında önemsenir.
Cixous, kadının, konuşmada sınırları zorladığını, yazıda ise dönüşmeye olanak sağlayan bir uzam elde ettiğini belirtir. Dişillik ve yazı içinde kurulan buradaki ilişki, dil ve beden içindeki yakın ilişkiye yönelik ilgiye bağlıdır ve bu ilgi de Cixous’u bilinçdışı sorununa getirir. Bu noktada Cixous, öznel özerklik ile bilinç denetimi türünden yanılsamalara karşı durmaya çalışır.
Cixous’un kendisi de kuramsal calışmalarının bunun yanında etkileyici, edebi yazınsal metinler de üretmiştir.Bu kurmaca metinler edebiyat alanı genişletmiş niteliktedir. Kendi öne sürdüği türde çokseslilik, durağansızlık, belirsizlik, çizgisel olmayan zamansallık ögeleri bizzat kendi anlatılarında uygulanmıştır. Ayrıca öznellik, dilin bedenselliği, dişillik, başkası gibi konularda bu metinlerde işlenir. Geliştirdiği kuramsal önermelerine uygun bir kadın yazar da sözkonusudur; Clarice Lispector.
Cixous’un girişimi, yazıya siyasal bir stratejiye bağlı olarak yönelme hedefini taşımaktadır. Bunun biyografik bir kaynağı da sözkonusudur, zira hem kadın hem de yahudi olarak Cixous çifte dışlanma pratiklerine maruz kalmıştır. Bu anlamda psikanalitik kuramlardan yararlanarak kadına yönelik uygulamayı açık kılmaya çalışan bir tür politik psiknaliz grubuyla (Psychoanalyse et Politique) ilişkili olmuştur. Burada temel amaç patriyarkanın bilinçdışı yapılarıyla mücadele edebilmektir. Daha derinde ve görünmez olan, sürekli olarak bastırılan ve yoksayılan yapılardır bunlar. Asıl olan ve önemli olan bu yapılara karşı sürekli olarak bir dönüştürme çabasında olmaktır. Bu topluluk veya grup genelde feminist olarak tanımlanan grup ve çevrelerle de iyi geçinmez, aksine bu çevreleri eril iktidar yapılarından pay almak için uğraş veren gruplar olarak değerlendirir.
Cixous son dönem tiyatro için yazılar yazmıştır. Kuramsal formülasyonları ve arayışları için uygun br alan sağlamış gibidir tiyatro. Öznellik analizi veya anlamın bedebnsel kökleri ile ilgili tiyatroda uygun calışmalar yapabileceğini düşünmüştür.
Ona göre tiyatro hala şiire yakın duran bir etkinliktir. Günümüz yaşamının temsil poblemlerina yönelttiği eleştirileri Cixous tiyatroda somut bir gerçekliğe dönüştürmek ister, çünkü ona göre tiyatro romandan farklı olarak seyirciyi gövdesel olarak belirli bir zaman dilimi içinde deneyimleme zorunluluğunda bırakır. Bir başka yönden ise tiyatro, tarihte kadının nesneleştirildiği alanlardan biri olarak önem taşır; kadın burada susturulmuş, yok sayılmış, bedenleri teşhir edilmiş varlıklar olarak işlev görmüştür. Cixous bu alanda işlemi altüst etmeyi hedefler.
Kadının patriyarkal sistemin kültürel yapısıyla olan ilişkilerini değerlendirir. Cixous icin tiyatro temelde siyasal ve ahlaksal bir rolü olan alandır; Başkası’na açılma veya açık olma potansiyellerini içerir. Cixous’un temel yönelimine uygundur bu: yani, dişilliğin öznel ve kollektif düzeylerini kurgulamak, homojenleşmeye karşı farklılığı korumak, birden fazla değişik toplumsal baskı türlerine karşı direniş göstermek.
Hélène Cixous Eserleri – Kitapları
Le Prénom de Dieu (Grasset, 1967)
Dedans (Grasset, 1969)
Le Troisième Corps (Grasset, 1970)
Les Commencements (Grasset, 1970)
Neutre (Grasset, 1972)
Tombe (Seuil, 1973)
Portrait du Soleil (Denoël, 1974)
Révolutions pour plus d’un Faust (Seuil, 1975)
Souffles (Des Femmes, 1975)
La (Gallimard, 1976)
Angst (Des Femmes, 1977)
Anankè (Des Femmes, 1979)
Illa (Des Femmes, 1980)
Le Livre de Prométhéa (Gallimard, 1983)
Déluge (Des Femmes, 1992)
Le Jour où je n’étais pas là (Galilée, 2000)
Les Rêveries de la femme sauvage (Galilée, 2000)
Rencontre terrestre (2005) avec Frédéric-Yves Jeannet
Deneme
L’Exil de Joyce ou l’Art du remplacement (Grasset, 1968)
Prénoms de Personne (le Seuil, 1974)
La Jeune Née (U.G.E., 1975)
La Venue à l’écriture (U.G.E., 1977)
Entre l’écriture (Des femmes, 1986)
L’Heure de Clarisse Lispector (Des femmes, 1989)
Voiles (avec Jacques Derrida, Galilée, 1998)
Portrait de Jacques Derrida en Jeune Saint Juif (Galilée, 2001)
Tiyatro
La Pupille (Cahiers Renaud-Barrault, 1971)
Portrait de Dora (Des femmes, 1975)
La Prise de l’école de Madhubaï (Avant-Scène, 1984)
L’Histoire terrible mais inachevée de Norodom Sihanouk, roi du Cambodge (Théâtre du Soleil, (1985), nouvelle édition corrigée 1987)
L’Indiade, ou l’Inde de leurs rêves, et quelques écrits sur le théâtre (Théâtre du Soleil, 1987)
Les Euménides d’Eschyle (traduction, Théâtre du Soleil, 1992)
La Ville parjure ou le réveil des Erinyes (Théâtre du Soleil, 1994)
Tambours sur la digue, sous forme de pièce ancienne pour marionnettes jouée par des acteurs (Théâtre du Soleil, 1999)