Kıvırcık Ali Kimdir? Biyografi Sayfası Sayfası

29.10.2021
364
Kıvırcık Ali Kimdir? Biyografi Sayfası Sayfası

Kıvırcık Ali Kimdir? Biyografisi, bölümünde Kıvırcık Ali Kimdir? Biyografisi sayfası ile karşınızdayız. Kıvırcık Ali Kimdir? Biyografisi detayları ile daha da iyi tanıyalım.

Kıvırcık Ali Kimdir? Biyografisi – Kaç Yaşında – Memleketi Neresi

Kıvırcık Ali

Kıvırcık Ali (Ali Özütemiz), 11 Ekim 1968 senesinde Tokat’ın Turhal ilçesinin Erenli Köyü’nde, dokuz kardeşin en küçüğü olarak dünyaya geldi. Doğduğu gün babasının ölümünün 40 ekmeği verilmekteydi. Durum böyle iken dedesi “İşte oğlum geri döndü” der ve babasının ismi olan ALİ adını verir. Babası kendi yöresinde Aşık ALİ olarak anılan ve çok bi hayli beğeni alan mahalli bir halk ozanıdır.

Sanatçı büyüyüp okul çağlarına geldiği zaman türküler söylemeye başlar. Bağlamaya ve halk müziğine olan ilgisi, köye gelen ozanları ve dedeleri kapı aralarından dinleyerek başlamıştır. Kah ırgat tarlasına ekmek götürürken, kah koyun kuzunun peşinde koşarken çan sesleri ile sesinin birleştiği anda her şeyi unutur, unutur da bir türkü tutturur.

Bir kayanın üzerinde türkü söylerken hayallere dalar ve bu esnada derinden bir ses duyar; “güccük güccük” diye, bu ses evin en küçüğü olmasından dolayı güccük ismini takan annesi Gülbahar hanıma aittir. Oğlunun bu durumunu fark eden Gülbahar hanım, elinden tuttuğu gibi eve götürür ve gözü gibi koruduğu bağlamayı sakladığı yerden çıkararak “al güccüğüm Ali’m babandan sana yadigar” deyip bağlamayı eline tutuşturur. Sanatçı büyük bir sevinçle annesinin elini öperek bağlamayı alır. Hayatında ilk kez mutluluğun göz yaşlarını o an döker. Sevinci çok uzun sürmez ve bağlaması bir kaza sonucu kırılır. Onca yoksulluğa ve maddi imkansızlıklara rağmen, bu duruma üzüldüğünü gören eniştesi Mehmet ve en büyük abisi Sadık, fırtınalı karlı bir kış sabahı sanatçıyı da yanlarına alarak Turhal’ın yolunu tutarlar. Turhal’da bulunan Kılıç Saz Evi’ne giderek, yeni bir bağlama alırlar ve Küçük Ali bağlamasına kavuşmanın mutluluğu ile köye döner.

O zamanda İstanbul’dan eşini defnetmek için gelen Ozan Mahmut KAYA, bu üzüntüsüne rağmen ricaları kıramayarak sanatçıya 15 gün boyunca ders verir. Bu zamanda köyde hem dedelik, hem de ozanlık geleneğini ilerleten Sadık KÖRPECİ dededen de feyz alan sanatçı ilkokul 3’üncü sınıftan bu yana sınıf öğretmeni Fevzi KÜPELİ’nin de desteği ile bağlamasını daha da ilerletmeye devam eder.

Mahzuni ŞERİF, Abdullah PAPUR, Ali KIZILTUĞ, Ali Ekber ÇİÇEK, Muhlis AKARSU, Rıza ASLANDOĞAN, Arif SAĞ, Musa EROĞLU ve Sebahat AKKİRAZ gibi büyük üstatları dinleyerek büyür ve örnek alır. Zamanın çoğunu bağlama çalarak geçiren sanatçı artık epey yol kat etmiş ve çevre köylerde de fark edilerek davet edilmeye başlanmıştır….

Sanatçı bu süreci şöyle anlatır;


“1968’de Tokat’ın Turhal ilçesinin Erenli Köyünde dünyaya geldim. Babamı hiç görmedim, ben doğmadan 37 gün önce bir kazada vefat etmiş. 9 kardeş yetim büyüdük. Ben en ufakleriyim, yani annemin de dediği gibi ailenin en güccüğü. Okul senelerımda çalışkan, başarılı ve bir o kadar da yaramaz bir çocuktum, ele avuca sığmazdım. Öğretmenlerim bana Cin Ali derlerdi neydem dedeme çekmişim. İlk okuldan sonra maddi imkansızlıklar ve yetersiz koşullardan dolayı okul yaşamıma son vermek zorunda kaldım. İşte böyle başlayan öyküm büyük abim Sadık’ın da desteği ile 1983’te beni İstanbul’a kadar getirdi. Öyle değil midir? Yoksulluk Anadolu insanını hep gurbete düşürmemiş midir? Belki önce köyden bir kasabaya, sonra büyük kentlere veya dünyanın dört bir bucağına… Yani benim deyimimle “Üçüncü gurbete” say say bitmez.

İstanbul Kasımpaşa’da Güngör Saz Evi ve yapım atölyesinde çalışmaya başladım. 1,5-2 yıl sürdü. Aynı zamanda Tepebaşı Gazinosunda tertip edilen ses müsabakasında Aşıklama dalında birincilik aldım. 1985 senesinde ASM Müzik Kursu’na kayıt oldum. 3 ay süren solfej eğitiminden sonra aidatlarımı ödeyemediğim için ayrılmak zorunda kaldım. Oradan ayrıldıktan sonra da 3 yıl kadar konfeksiyon atölyelerinde çalıştım. Bu zamanda gece kulüplerinde, düğün salonlarında vb… bağlama çalarak, zor koşullarda hayata tutunma mücadelesi verdim.”

Gazino ve düğün salonlarında çalışmaya başladıktan sonra saçlarının uzun ve kıvırcık olmasından dolayı Kıvırcık Ali olarak anılmaya başlar ve 1988 de Şadıman Hanımla evlenir. Oğlu Eren ve kızı Ecemgül yaşamına kocaman bir mutluluk getirirler. Bugün Eren 15, Ecemgül, 10 yasında .Hayat iste! Bugün bu evlilik sürüyor olmasa da Kıvırcık Alinin çocuklarına düşkünlüğü bilinmekte. Ayrıca yokluğunu aratmayan Şadıman Hanımla da saygın bir ilişkisi var… 1990-91 senelerında vatani görevini yapar. Askerden sonra artık kendi duygularını müzikal anlamda dile getirmeye başlayan sanatçı, besteleri kendisine ait olan ve zor koşullarda çalışıp kazandığı birikimi ile 1994-1998 senelerı içinde 3 albüm yapar ama maddi imkansızlıklardan dolayı bu albümler piyasaya sürülemez.


1995’de İbrahim AKKAYA ve Mustafa YILMAZ ile birlikte Grup Turnalar’ı kurarlar. 1996’da ilk albümleri olan “Türkülerden Türkülere Yol Eyledik“ adlı albümle profesyonelliğe adım atar. 1998’de ikinci albümleri olan “Türküler Kimliğimiz” i çıkartırlar. Bu albümde müziği Kıvırcık Ali’ye ait olan “Turnalar” adlı eser de yer alır. 1983’ten bu yana maddi manevi desteğini esirgemeyen, hala prodüktörü olan, kirvesi ve can yoldaşım dediği İbrahim YILMAZ’ın desteğiyle 1999 senesinde ilk solo albümü olan “Gül Tükendi Ben Tükendim” piyasaya çıkar. Kıvırcık Ali müzik ile iç içe büyüdü, emek verdi. Albümlerine gelince, her seferinde ayrı bir tat ve renk alınıyor, dinledikçe dinlenesi gelen türküler ile dilini çözüyor gecelerin.

Müzik yaşamına ilk adımını attığında yol göstericileri ve manevi destekçileri; Musa EROĞLU, Güler DUMAN, Edip AKBAYRAM olur. Kıvırcık Ali ise onların klavuzlukleri doğrultunda kendini her daim geliştirerek, Türkiye’yi en ücra köşesine kadar dolaşıp konserler verdi. Almanya’ya o kadar çok gidip geldi ki, bir gün vizesinde problem çıkıp Almanya’ya giremeyince orada bulunan Türkler Alman Konsolosluğu’nu telefon yağmuruna tutar ve vizesindeki sorun giderilir. Müzik piyasası geleneksel kalıplarıyla başarısına akıl sır erdirememişse de aslında O’nun sırrı basit: Yüreğinin hüznünü, sevincini, burukluğunu, coşkusunu türküleri aracılığıyla dünyaya haykırmak.

O her kesime hitap ediyor; Solcusu, sağcısı, rockçısı, popçusu her kesimden dinleyeni var. İlk zamanlar ismi bilinmekte ama kendisi bilinmemektedu. Şimdi ise tüm kitlelere hitabından dolayı herkes aracılığıyla tanınıyor. Geniş bir dinleyici kitlesine sahip. Albümlerinde minimum on eserin müziği kendisine ait. Bestelerini Edip AKBAYRAM ve Sibel CAN’ başta olmak üzere birden çok sanatçı seslendirmiştir. Kısa zaman içinde yurt dışındaki gurbetçilerimize konserler vererek, özellikle ozanlık geleneğini, Anadolu türkülerini içinde barındıran besteleri ve kendi tarzını ortaya koyan yorumuyla, ünü Avustralya ve Kanada’ya kadar ulaştı.

Kıvırcık Ali’nin macerası “GÜL TÜKENDİ BEN TÜKENDİM”, “ISIRGAN OTU”, “ÜÇÜNCÜ GURBET” adlı albümleri ile başladı ve bu serüven, daha nice türkü üreteceğe benzer. Bilindiği üzere, özellikle Halk Sanatçısı, kendisine ve topluma yabancılaşmayan, öznel hayat tecrübesini sanatının gücüyle halkıyla bütünleştirebilen ve bu sürede halkının duygularına da tercüman olabilmeyi başaran kişidir. Bu bağlamda Kıvırcık Ali, öznel dramlarını Türkülerimizin o olağanüstü deryası içinden gelen bir çoşkuyla “GERİYE DÖNÜN SENELER” isimli son albümüyle adeta bu mevsimde gönlümüze düşen, dördüncü bir cemre misali sürdürmektedir.

Zaten göz alıcı yıldızlar, kendi mütavazi gölgelerinde, kendileri gibi olmaya çalışırlarken doğarlar. Nice duygu ve nağme tezatlarıyla gelen ve nice bir o kadar hayat kokan albümlere, Kıvırcık Ali…..

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.