Mohandas Karamçand Gandi (Mahatma Gandi), 2 Ekim 1869 senesinde Porbandar’da bir Hindu Modh ailesinin oğlu olarak dünyaya geldi. Babası Karamçand Gandi, Porbandar’ın divanı yani baş veziriydi.
Annesi Putlibai, babasının dördüncü eşi ve Pranami Vaişnava mezhebinden bir Hinduydu. Karamçand’ın ilk iki eşi birer kız çocuk doğurduktan sonra bilinmeyen bir nedenle ölmüşlerdir.
Dindar bir anne ile geçirdiği çocukluk zamanında etrafında Gucarat’ın Caynuetkileri ile Gandi canlılara zarar vermeme, etyemezlik, kişisel arınma için oruç tutma ve farklı inanç ve kast üyeleri içinde karşılıklı tolerans gibi öğretileri öğrenmiştir. Doğuştan vaişya veya çalışanlar kastına mensuptur.
18 yaşında 4 Eylül 1888’de Gandi avukat olmak için hukuk okumak üzere University College London’a girdi. İmparatorluk başkenti Londra’da geçirdiği zaman içinde, etten, alkolden ve seksten uzak durma gibi Hindu kaidelerina uyacağına dair, Caynu keşiş Becharji’nin önünde annesine verdiği sözün etkisinde kalmıştır. Her ne kadar örneğin dans dersleri alarak İngiliz geleneklerini denemeye çalıştıysa da konut sahibinin koyun etinden yaptığı yemekleri yiyemiyor, yine konut sahibinin gösterdiği Londra’nın birkaç etyemez lokantasından birinde yemek yiyordu. Sadece annesinin isteklerine körü körüne uymak yerine, etyemezlik üzerine yazılar okuyarak, entelektüel olarak da bu felsefeyi benimsedi. Etyemezler Derneği’ne katıldı, yönetim kuruluna seçildi ve bir şubesini kurdu. Daha sonra, dernek örgütleme deneyimini burada kazandığını söylemiştir. Karşılaştığı etyemezlerin bazıları, 1875 senesinde evrensel kardeşliğin tesisi için kurulmuş olan ve kendilerini Budist ve Hindu edebiyatını araştırmaya adamış olan Teosofi Derneği’ne üyeydi. Bunlar Gandi’yi Bhagavadgita ‘yı okuması için teşvik etti. Daha önce din konularına özel bir ilgi göstermemiş olan Gandi Hinduizm, Hıristiyanlık, Budizm, İslam ve diğer dinlerin kutsal metinleriyle bunlar ile ilgili yazılan eserleri okudu. İngiltere ve Galler barosuna girdikten sonra Hindistan’a döndü ama Bombay’da avukatlık yaparken fazla başarılı olamadı. Daha sonra lise öğretmeni olarak işe başvurup başarılı olamayınca Rajkot’a geri döndü ve arzuhalcilik yapmaya başladı fakat bir İngiliz subayı ile düştüğü anlaşmazlık sonucu bu işi de kapatmak zorunda kaldı. Otobiyografisinde bu olaydan ağabeyinin yararına yaptığı başarısız bir lobicilik girişimi olarak sözeder. O vakitler İngitere İmparatorluğu’nun bir parçası olan Güney Afrika’da Natal eyaletinde bir Hindistan şifrketinın tavsiye ettiği bir yıllık işi 1893 senesinde bu şartlar altındayken kabul etti.
Gandi 1895 senesinde Londra’ya döndüğünde radikal görüşlü Sömürgeler Bakanı Joseph Chamberlain ile tanıştı. Daha sonraları bu bakanın oğlu Neville Chamberlain 1930’larda Büyük İngiliz Başbakanı olacak ve Gandi’yi durdurmaya çalışacaktı. Joseph Chamberlain Hintlilere barbarca yaklaşıldığını kabul etmesine rağmen bu durumu düzeltecek herhangi bir yasa değişikliğine gitmeye pek istekli değildi.
Gandi, Güney Afrika’da Hintlilere uygulanan ayrımcılığa maruz kaldı. İlk olarak elinde birinci mevki bileti olmasına rağmen üçüncü mevkiye geçmediği için Pietermaritzburg’da trenden atıldı. Daha sonra yoluna at arabası ile devam ederken, Avrupalı bir yolcuya yer açmak için arabanın dışında basamak üzerinde yolculuk etmeyi reddettiği için sürücü aracılığıyla dövüldü. Yolculuğu esnasında bazı otellere alınmamak gibi çeşitli zorluklarla yüz yüze kaldı. Benzer diğer olaylardan birinde bir Durban mahkemesi yargıcı türbanını çıkarmasını emrettiğinde buna karşı çıktı. Sosyal haksızlıklar karşısında uyanmasına neden olan bu olaylar yaşamında bir dönüm noktası olmuş ve ardındanki sosyal eylemciliğine temel oluşturmuştur. Güney Afrika’da Hintlilerin maruz kaldığı ırkçılık, ön yargı ve haksızlıklara doğrudan tanık olmuş ve halkının İngitere İmparatorluğu içindeki yeri ile kendisinin topluluk içindeki yerini sorgulamaya başlamıştır.
Gandi, Hintlilerin oy kullanmasını engelleyen bir yasa tasarısına Hintlilerin karşı çıkmasına yardım etmek için buradaki kalış zamanını uzattı. Yasanın çıkmasını engelleyemese de kampanyası Güney Afrika’da Hintlilerin yaşadığı sorunlara dikkati çekme yönünden başarılı olmuştur. 1894’te Natal Hint Kongresi’ni kurdu ve bu örgütü tercih ederek Güney Afrika’da bulunan Hintli topluluğunu ortak bir siyasi gücün arkasında toplayabildi. Ocak 1897’de Hindistan’a yaptığı kısa bir gezinin sonrasında Güney Afrika’ya dönen Gandi’ye saldıran bir grup beyaz onu linç etmek istedi. Daha sonraki kampanyalarını şekillendirecek olan kişisel değerlerinin ilk tezahürlerinden birisi olan bu olayda kişiyina karşı yapılan yanlışları mahkeme karşısına getirmeme ilkesini öne sürerek kendisine saldıranlar ile ilgili suç açıklamasunda bulunmayı reddetti.
1906 senesinde Transvaal hükümeti sömürgenin Hintli nüfusunu zorla kayıt altına almayı gerektiren bir yasayı kabul etti. Aynı yıl 11 Eylül’de Johannesburg’da yapılan toplu gösteri sırasında hala gelişmekte olan satyagraha (gerçeğe bağlılık) veya pasif protesto yöntemini ilk defa olarak uygulamaya başladı ve Hintli yandaşlarına şiddet ile karşı çıkmak yerine yeni yasaya karşı çıkıp bunun sonuçlarına katlanmaları yönünde çağrıda bulundu. Bu öneri kabul edildi ve yedi yıl süren karşılaşmada grev yapmak, kayıt olmayı reddetmek, kayıt kartlarını yakmak gibi çeşitli şiddet içermeyen başkaldırılar sebebiyle aralarında Gandi’nin de olduğu binlerce Hintli hapsedildi, kırbaçlandı ve hatta vuruldu. Her ne kadar hükümet Hintli protestocuları bastırmak hususunda başarılı olmuş olsa da barışçıl Hintli protestoculara Güney Afrika hükümetinin uyguladığı ağır metotların kamuoyunda oluşturduğu itiraz neticesinde Güney Afrikalı general Jan Christiaan Smuts, Gandi ile bir uzlaşmaya gitmek zorunda kalmıştır. Bu mücadele sırasında Gandi’nin fikirleri şekillendi ve Satyagraha kavramı olgunlaştı.
Mahatma Gandi’nin Zulu Savaşındaki Rolü
1906 senesinde İngilizler yeni bir vergi daha koyduktan sonra Güney Afrika’daki Zulular iki İngiliz subayını öldürdü. Misilleme olarak İngilizler, Zululara savaş ilan etti. Gandi, İngilizlerin Hintlileri askere alması için çabaladı. Hintlilerin tam yurttaşlık haklarına kavuşabilme iddialarını yasallaştırmak için savaşı desteklemeleri gerektiğini savundu. Lakin İngilizler Hintlilere ordularında rütbe vermeyi reddetti. Yine de Gandi’nin önerisini kabullenerek, bir grup gönüllü Hintlinin sedye taşıyıcılığı yaparak yaralı İngiliz askerlerini tedavi etmelerine izin verdiler. 21 Temmuz 1906 tarihinde, Gandi kendi kurduğu Indian Opinion gazetesinde -“Natal Hükümeti aracılığıyla Yerlilere karşı yapılan operasyonlarda kullanılmak üzere deneme maksatlı kurulan birlik yirmi üç Hintliden buluşmaktedir” diye yazmıştır.
Mahatma Gandi, Indian Opinion ‘daki yazılarıyla Güney Afrika’daki Hintlilerin savaşa katılmasını teşvik ediyordu -“Eğer Hükümet nasıl bir ihtiyat gücünün boşa gittiğini farkederse bunu kullanmak isteyecek ve Hintlileri gerçek savaş metotları için tam bir eğitimden geçirecektir.”
Gandi’nin görüşüne göre 1906 yılı Askere Alma Yönetmeliği, Hintlileri Yerlilerden daha alt düzeyye düşürüyordu. Dolayısıyla Hintlileri, yerli siyahları örnek göstererek bu yönetmeliğe Satyagraha’ya uygun olarak karşı çıkmaveyavet ediyor ve şöyle diyordu: “Bizden daha az gelişmiş olan melez kastlar ve kaffirler (yerli siyahlar) bile hükümete karşı çıktı. Paso yasası onlara da uygulanıyor ama hiçbiri paso almıyor”.
Hindistan Bağımsızlık Mücadelesi (1916–1945)
Gandi, 1915’te Güney Afrika’dan Hindistan’a geri döndü. Hindistan Ulusal Kongresi’nin toplantılarında konuşmalar yaptı ama asıl olarak Hint halkı, siyaset ve diğer sorunlar üzerinde düşünmeye o zamanlar Kongre Partisi’nin önemli önderlerinden olan Gopal Krişna Gokhale aracılığıyla teşvik edildi.
Çamparan ve Kheda
Gandi ilk önemli başarılarını 1918 senesinde Çamparan karışıklığı ve Kheda Satyagraha sırasında elde etmiştir. Çoğunluğu İngiliz olan toprak sahiplerinin milis kuvvetleri aracılığıyla baskı altında tutulan köylüler aşırı yoksulluk içindeydi. Köyler son derece pisti ve hijyenik değildi. Alkolizm, kast sistemi sebebiyle yapılan ayrımcılık ve kadınlara karşı uygulanan ayrımcılık çok yaygındı. Yıkıcı bir kıtlık olmasına rağmen İngilizler giderek git gide artan yeni vergiler koymakta ısrarcıydı. Durum ümitsizdi. Gucarat’ta Kheda’da sorun aynıydı. Gandi kendisini uzun süredir destekleyenlerle ve bölgeden yeni gönüllülerle burada bir aşram kurdu. Kötü yaşam koşulları, çekilen acılar ve uygulanan vahşet köylerin geniş bir şekilde olarak incelenmesiyle kayıt altına alındı. Köylülerin güvenini kazanarak buraların temizlenmesine, okullar ve hastaneler kurulmasına öncülük etti. Köy önderlerini yukarıda gösterilen toplumsal poblemleri ortadan kaldırmaları için cesaretlendirdi. Ama asıl etki, polis aracılığıyla huzursuzluk yaratma sebebiyle tutuklanıp eyaleti terketmesi istendiğinde başgösterdi.
Yüzbinlerce insan hapisane, karakol ve mahkemelerin önünde protesto gösterilerinde bulunarak Gandi’nin salınmasını istedi. Mahkeme isteksizce Gandi’yi salmak zorunda kaldı. Gandi toprak sahiplerine karşı protestolar ve grevler düzenledi. İngiltere hükümetinin yönlendirmesiyle toprak sahipleri bölgenin yoksul köylülerine daha fazla yardım edeceklerine, ürettiklerini tüketebileceklerine ve kıtlık bitene kadar vergileri kaldıracaklarına dair bir antlaşma imzaladı. Bu karışıklık sırasında insanlar Gandi’ye Bapu (Baba) ve Mahatma (Yüce Ruh) demeye başladı. Kheda’da, Sardar Patel İngilizler ile yapılan pazarlıklarda köylüleri temsil etti. Pazarlıklar sonrasında vergiler askıya alındı ve tüm tutuklular salıverildi. Bunun neticesinde Gandi’nin ünü tüm ülkeye yayıldı.
Aralık 1921’de Gandi Hindistan Ulusal Kongresi’nde yürütme yetkisine sahip oldu. Liderliği altında Kongre amacı Swaraj olan yeni bir anayasa altında örgütlendi. Giriş ücreti ödeyen herkes partiye kabul edilmeye başlandı. Disiplini yükseltmek için bir dizi komite kurularak, parti, elit bir örgütten ulusal kitlenin ilgisini çeken bir örgüte dönüştü. Gandi şiddet zıtı hareketlerinin içine swadeshi ilkesini yani yabancı ürünlerin özellikle de İngiliz ürünlerinin boykotunu da kattı. Buna bağlı olarak tüm Hintlilerin İngiliz malı kumaşlar yerine elle dokunmuş khadi kumaşı kullanmasını savundu. Gandi yoksul zengin demeden tüm Hintli erkek ve kadınların bağımsızlık hareketini desteklemeleri için her gün khadi kumaşı dokumasını tavsiye etti. Bu, isteksizleri ve hırslıları hareketin dışında tutmak ve disiplin kurmak, bunun bunun yanında da o zamana kadar böyle etkinliklere katılmaları uygun görülmeyen kadınları harekete katabilmek için bir stratejiydi. İngiliz ürünlerinin bunun yanında Gandi, halkı İngiliz eğitim kurumlarını ve mahkemelerini de boykot etmeye, hükümet işinden istifaya ve İngiliz unvanlarını kullanmamaya çağırdı.
“İş birliği yapmama” Hint toplumunun her katmanından çok geniş bir katılım neticesinde büyük başarı kazandı. Lakin hareket doruk noktasına ulaştığında Şubat 1922’de, Uttar Pradeş’in Chauri Chaura şehrinde şiddetli çatışma sonucu birdenbire bitti. Hareketin şiddete doğru yönelmesinden ve bunun bütün yapılanları yıkmasından korkan Gandi ulusal itaatsizlik kampanyasını bittirdi. Gandi 10 Mart 1922 tarihinde tutuklandı, isyana teşvikten yargılanarak 6 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 18 Mart 1922 tarihinde başlayan cezası 2 yıl sonra Şubat 1924’te apandisit cerrahi operasyonu sebebiyle salındıktan sonra bitti.
Gandi’nin birleştirici kişiliğinden hapiste kaldığı sürece yararlanamayan Hindistan Ulusal Kongresi bölündü ve iki hizip oluştu. Bunlardan biri, partinin seçimlere katılmasını isteyen Chitta Ranjan Das ve Motilal Nehru aracılığıyla yönetiliyordu, diğer hizip seçimlere katılmaya karşı çıkıyordu ve Chakravarti Rajagopalachari ve Sardar Vallabhbhai Patel aracılığıyla yönetiliyordu. Ayrıca işbirliği yapmama sırasında Hindu ve Müslümanlar içindeki işbirliği parçalanmaya başlamıştı. Gandi bu değişiklikları 1924 sonbaharında yaptığı üç aylık oruç gibi metotlarla ortadan kaldırmaya çalıştı ama çok başarılı olamadı.
Swaraj ve Tuz Satyagrahası (Tuz Yürüyüşü)
Gandi 1920’lerde gözlerden uzakta kaldı. Swaraj Partisi ile Hindistan Ulusal Kongresi içindeki ayrılıkları çözmeye çalıştı ve paryalık, alkolizm, cehalet ile yoksulluğun yokedilmesi için girişimlerini yaygınlaştırdı. Tekrar öne çıkması 1928 senesinde olmuştur. Bir yıl önce İngiliz hükümeti aralarında bir tek Hintli bile barındırmayan, Sir John Simon başkanlığında yeni bir anayasal reform komisyonu atamıştı. Bunun neticesinde Hindistan siyasi partileri, komisyonu boykot etmiştir. Gandi, Aralık 1928’de Kalküta kongresinde İngiliz hükümetinden Hindistan’a İngiliz Milletler Topluluğu’na bağlı yönetim hakkı verilmesini veya bu sefer amacı tam bağımsızlık olan yeni bir işbirliği yapmama kampanyasıyla yüz yüze kalacaklarını bildiren bir kararın kabul edilmesini sağladı. Gandi, hemen bağımsızlık isteyen Subhas Chandra Bose ile Jawaharlal Nehru gibi gençlerin görüşlerini yumuşatmakla kalmadı, kendi görüşlerini de değiştirerek bu çağrıyı iki yerine bir yıl bekletmeyi kabul etti. İngilizler bunu yanıtsız bıraktı. 31 Aralık 1929’da Lahore’da Hindistan bayrağı açıldı. 26 Ocak 1930, Lahore’da toplanan Hindistan Ulusal Kongresi aracılığıyla Hindistan’ın Bağımsızlık Günü olarak kutlandı. O gün aşağı yukarı tüm Hintli örgütler aracılığıyla kutlanmıştır. Sözünde duran Gandi Mart 1930’da tuz vergisine karşı yeni bir satyagraha başlattı. Kendi tuzunu yapmak için Ahmedabad’dan Dandi’ye 12 Mart’tan 6 Nisan’a
kadar 400 kilometre yürüdüğü Tuz Yürüyüşü bu pasif direnişin en önemli bölümüdür. Denize doğru yapılan bu yürüyüşte Gandi’ye binlerce Hintli eşlik etti. İngiltere idaresine karşı en rahatsız edici kampanyası bu olmuştur ve İngilizler buna karşılık vererek 60.000’in üzerinde kişiyi hapse atmıştır.
Lord Edward Irwin aracılığıyla temsil edilen hükümet, Gandi ile görüşmeye karar verdi. Mart 1931’de Gandi–Irwin Paktı imzalandı. İngiliz hükümeti sivil başkaldırı hareketinin durdurulmasına karşılık tüm siyasi tutukluları serbest bırakmaya razı oldu. Ayrıca Hindistan Ulusal Kongresi’nin tek temsilcisi olarak Gandi, Londra’da yapılacak olan yuvarlak masa konferansına davet edildi. İdari gücün el değiştirmesinden fazla, Hint prensleri ve Hint azınlıklarına eğilen konferans Gandi ve milliyetçiler için bir hayal kırıklığı oldu. Bundan da öte Lord Irwin’in halefi Lord Willingdon, milliyetçileri bastırmak için yeni bir eyleme girişti. Gandi yeniden tutuklandı ve hükümet yandaşlarından tecrit ederek nüfuzunu yok etmeye çalıştıysa da başarılı olamadı. 1932’de, Dalit önder B. R. Ambedkar’ın öncülüğünde yapılan kampanya sonucu hükümet yeni anayasa ile paryalara ayrı olarak seçim hakkı verdi. Bunu protesto eden Gandi, Eylül 1932’de yaptığı altı günlük oruç sonrasında, Dalit siyasi önder Palwankar Baloo aracılığıyla aracılık edilen görüşmeler sonucu hükümeti daha eşitlikçi uygulamalarda bulunmaya zorlamıştır. Bu da, Gandi aracılığıyla Harijanlar yani Tanrı’nın çocukları adı verilen paryaların yaşam koşullarını iyileştirmek için yapılacak yeni bir kampanyanın başlangıcı olmuştur. 8 Mayıs 1933’de Gandi, Harijan hareketine destek olmak için 21 günlük kişisel arınma orucuna başladı.
1934 yazında başarısız üç suikast girişimine uğradı.
Kongre Partisi, seçimlere katılıp Federasyon tasarısını kabul etmeyi kararlaştırdığında Gandi parti kullanıcı hesabınden istifa etmeye karar verdi. Parti’nin hareketine karşı değildi fakat eğer istifa ederse Hintliler üzerindeki popülaritesinin komünistlerden, sosyalistlerden, sendikacılardan, öğrencilerden, dini muhafazakârlardan, işveren yanlılarına kadar geniş bir yelpaze içeren parti kullanıcı hesabıni tıkamayacağını düşündü. Gandi bunun bunun yanında Raj ile geçici bir siyasi anlaşmaya varan bir partiyi yöneterek Raj propagandasına hedef olmak da istemiyordu.
Kongre’nin Lucknow oturumunda ve Nehru başkanlığında Gandi 1936’da tekrar başa geçti. Gandi yalnızca bağımsızlığı elde etme konusuna odaklanılmasını ve Hindistan’ın geleceği ile ilgili spekülasyon yerine getirilmemesinı istediyse de Kongre’nin sosyalizmi amaç olarak seçmesine karşı çıkmadı. Gandi 1938’de başkanlığa seçilen Subhas Bose ile bir uyuşmazlık yaşadı. Bose ile anlaşamadığı başlıca noktalar Bose’nin demokrasiye bağının ve şiddet içermeyen harekete inancının olmamasıydı. Bose Gandi’nin eleştirilerine rağmen ikinci dönem de başkanlığı kazandı fakat Gandi’nin getirdiği ilkeleri terketmesi sebebiyle tüm Hindistan önderlerinin topluca istifa etmesi karşısında Kongre’den ayrıldı.
II. Dünya Savaşı ve Hindistan’ı Terkedişi
Nazi Almanyası 1939’da Polonya’yı işgal edince II. Dünya Savaşı başladı. Başlarda Gandi, İngiltere çabalarına “şiddete katılmayan manevi destek” verilmesinden yanaydı fakat Kongre önderleri, halkın temsilcilerine danışılmadan Hindistan’ın tek taraflı olarak savaşa sokulmasından rahatsız olmuştu. Bütün kongre üyeleri toplu olarak görevlerinden istifa etmeyi tercih etti. Üzerinde uzun süre düşündükten sonra Gandi görünüşte demokrasi için verilen bu savaşa, Hindistan’a demokrasi verilmesi reddedilirken katılmayacağını deklare etti. Savaş ilerledikçe Gandi bağımsızlık için isteklerini daha da yoğunlaştırdı ve hazırladığı çağrı ile İngilizlerden Hindistan’ı terketmelerini istedi. Bu Gandi ve Kongre Partisinin İngilizler’in Hindistan’ı terketmelerini sağlamak maksadıyla yaptıkları en kararlı başkaldırıydı.
Gandi hem İngiltere yanlısı hem de İngiliz zıtı gruplar ve Kongre parti üyelerinin bir kısmı aracılığıyla eleştirildi. Bazıları İngiltere’ye bu zor zamanında karşı gelmenin ahlaksızlık olduğunu söylerken diğerleri ise Gandi’nin yeteri kadar çabalamadığını düşünüyordu. Hindistan’ı Terket mücadelenin tarihindeki en kuvvetli eylem oldu, toplu tutuklamalar ve şiddet tahmin edilemeyen boyutlara ulaştı. Binlerce eylemci polis ateşiyle öldü veya yaralı olarak kurtuldu, ve yüz binlerce eylemci tutuklandı. Gandi ve yandaşları Hindistan’a hemen bağımsızlık verilmezse savaşa destek vermeyeceklerini açıkça dile getirdi. Hatta bu sefer bireysel şiddet eylemleri olsa bile eylemin durdurulmayacağını, etrafındaki “düzenli anarşinin”, “gerçek anarşiden daha kötü” olduğunu dile getirdi. Tüm Kongre üyelerine ve Hintlilere yaptığı çağrıda özgürlüğe ulaşmak için disiplini ahimsa ve Karo Ya Maro (Yap veya Öl) ile sağlamalarını istedi.
Gandi ve Kongre Çalışma Komitesinin tamamı İngilizler aracılığıyla 9 Ağustos 1942 tarihinde Bombay’da tutuklandı. Gandi iki yıl boyunca Pune’de Ağa Han Sarayında tutuldu. Buradayken sekreteri Mahadev Desai 50 yaşındayken kalp krizinden öldü, sonrasında 6 gün sonra, 18 aydır tutuklu bulunan eşi Kasturba 22 Şubat 1944 tarihinde öldü. 6 hafta sonra Gandi ağır bir sıtma krizi geçirdi. Sağlığının kötüleşmesi ve ameliyat gereksinimi sebebiyle savaş sona ermeden 6 Mayıs 1944’te salıverildi. İngilizler Gandi’nin hapiste ölmesi karşısında ülkeyi kızdırmak istemedi. Her ne kadar Hindistan’ı Terket eylemi hedefine ulaşma hususunda tam başarılı olamadıysa da eylemin acımasızca bastırılması 1943’ün sonlarında Hindistan’a bir düzen getirdi. Savaşın sonunda İngilizler yönetimin Hintlilere verileceğine dair bariz açıklamalarda bulundu. Bu noktada Gandi mücadeleyi durdurdu ve Kongre partisinin önderlerinin de aralarında olduğu 100.000 civarında siyasi tutuklu salıverildi.
Gandi 1946 senesinde İngiltere Kabine Misyonunun önerilerini reddetmelerini Kongre partisine önerdi çünkü Müslüman çoğunlukta olanların toplandığı eyalet önerileri ile oluşturulan gruplanmanın bir bölünmenin öncüsü olduğundan kuşkuluydu. Lakin bu Kongre partisinin Gandi’nin önerisi dışına çıktığı nadir zamanlardan birisi oldu çünkü Nehru ve Patel planı onaylamadıkları takdirde hükümetin kontkarakterinin Hindistan Müslümanlar Birliği’ne geçeceğini biliyorlardı. 1946 ile 1948 senelerı içinde 5.000’den fazla insan şiddet eylemlerinde öldü. Gandi Hindistan’ı iki ayrı ülkeye bölecek her türlü plana şiddetle karşı çıkıyordu. Hindistan’da Hindu ve sikhler ile yaşayan Müslümanların büyük bir çoğunluğu ayrılmadan yanaydı. Müslüman Birliği’nin önderi Muhammed Ali Cinnah’ı Pencap, Sindh, Kuzey-Batı Sınır Eyaleti ve Doğu Bengal’de büyük bir desteği vardı. Bölünme planı Kongre önderleri aracılığıyla büyük çaplı bir Hindu-Müslüman savaşını engellemenin tek yolu olarak kabul edilmiştir. Kongre önderleri parti ve Hindistan’da büyük bir desteğe sahip olan Gandi’nin onayı olmadan ilerleyemeyeceklerini ve Gandi’nin de bölünme planını tamamen reddettiğini biliyorlardı. Gandi’nin en yakın çalışma dostları bölünmenin en iyi çıkış olduğunu kabul etmişlerdi ve Sardar Patel Gandi’yi bunun iç savaşı önlemenin tek yolu olduğuna inandırmak için çabalaması neticesinde istemese de Gandi rızasını verdi.
Kuzey Hindistan’da ve Bengal’de ortamı sakinleştirmek maksadıyla Müslüman ve Hindu toplumlarının önderleriyle yoğun görüşmelerde bulundu. 1947 senesindeki Hindistan-Pakistan Savaşı’na rağmen hükümetin Bölünme Konseyince tespit edilen 550 milyon rupiyi vermeme kararından hastalık duydu. Sardar Patel gibi önderler Pakistan’ın bu parayı Hindistan’a karşı savaşı sürdürmek maksadıyla kullanmasından korkuyordu. Gandi tüm Müslümanların Pakistan’a zorla gönderilmesi istekleri meydana geldiğinda ve Müslüman ile Hindu önderleri birbirleriyle bir türlü anlaşmaya razı gelmeyince de çok üzüldü. Topluluklar arası tüm şiddetin durdurulması ve 550 milyon rupinin Pakistan’a ödenmesi için son ölüm orucuna Delhi’de başladı. Gandi Pakistan’daki istikrarsızlık ve güvensizlik ortamının Hindistan’a karşı duyulan öfkeyi artıracağı ve şiddetin sınır ötesine taşınacağından korkuyordu. Ayrıca Hindular ve Müslümanlar içindeki düşmanlığın açık bir iç savaşa dönüşeceğinden de korkuyordu. Yaşam boyu çalışma arkadaşı olanlarla yaptığı uzun duygusal görüşmeler neticesinde Gandi orucunu bırakmadı ve hükümet kararlarını iptal ederek Pakistan’a ödemeyi yaptı. Aralarında Rashtriya Swayamsevak Sangh ve Hindu Mahasabha’nın da olduğu Hindu, Müslüman ve Sikh toplumu önderleri şiddeti reddederek barış çağrısı yapacakları hususunda Gandi’yi ikna ettiler. Dolayısıyla Gandi portakal suyu içerek orucunu bitirdi.