Max Adler, 15 Ocak 1873’te Viyana’da dünyaya geldi. 1896’da hukuk öğrenimini bitirdi. 1904-1922 senelerı içinde Marx-Studien dergisinin editörlüğünü yaptı.
Aynı zamanda Der Kampf dergisinde makaleler yazdı. 1907’de Karl Renner ile birlikte Viyana Sosyoloji Topluluğu’nu kurdu. 1920-1923 senelerı içinde Avusturya Sosyal Demokrat Partisi’nin milletvekili olarak parlamentoda bulundu.
1934 senesinde Viyana Üniversitesinde sosyoloji dersleri vermeye başladı. 28 Haziran 1937’de Viyana’da öldü. Adler, “Avusturya Marxizmi” olarak anılan ve 1904′ ten sonra Karl Renner, Rudolf Hilferding ve Otto Bauer aracılığıyla kurulan okulun felsefi kuramcısıdır.
Sosyalist düşünce tarihinde, tarihsel maddeciliğin ” revizyonu” testlerinin yoğunlaştığı ve felsefeye yeni bir ilginin doğmaya başladığı bir zamanda Adler, Marxizm’in ekonomik determinizm temeline dayanan yorumlarına karşı çıkmış, tarihsel maddeciliği Yeni-Kantçı felsefeyle bağdaştırmaya çalışmıştır. Karl Marx’ın öğretisini, yaşadığı dönemin sosyal, ekonomik ve siyasal koşullarına uyarlamak isterken ve Marxizm’ in değişmeye açık bir sentez olduğunu ileri sürerken, bireylerin düşünsel etkinliğini ön plana çıkaran görüşlerin savunuculuğunu yapmıştır.
Adler, ”Kausalitaet und Teleologie im Streite um dıe Wissenschaft (Bilim Tartışmasında Nedensellik ve Teleoloji)” adlı ilk kitabını 1904’te yayımladı. Immanuel Kant’ın “sentetik a priori” adını verdiği, insan zihnine ilişkin mutlak sınırları toplumsal düzeyde ele alan Adler, insan zihninin toplumsal koşullar aracılığıyla belirlendiğini ileri sürmüş ve bunun yol açtığı sınırlara “sosyal a priori” adını vermiştir.
Adler’e göre, insan zihni toplum aracılığıyla sunulan verileri seçerken özgür olmakla birlikte, çevre ve koşullar insanın bilgi ve eyleme ilişkin tercihlerini sınırlandırmaktadır. Bu bağlamda, insan zihninin kendi dışındaki “tarafsız” bir veriler bütününü dolaysız bir nesnellik içinde edinmesi olabilecek değildir, insan zihni edilgen bir algılayıcı olmakla kalmaz, yöneldiği dışsal gerçeği şekillendirir de. Bu görüşlerden yola çıkan Adler, Lenin ve Kautsky’nin tarihsel maddecilik anlayışını eleştirmiş, bu yaklaşımın bireyi ekonomik güçlerin basit bir aracı durumuna indirgediğini ileri sürmüştür.
Adler’e göre, Marx insan duygu ve düşüncelerini maddenin dolaysız bir yansıması olarak ele almamış, zihnin maddeden görece bağımsız işleyişini de vurgulamıştır. Marx, insanı fiziksel ve fizyolojik süreçler aracılığıyla tespit edilen bir makine olarak tanımlayan kaba maddeci yaklaşımlara karşı çıkmış ve sorunu zihin ile madde, birey ile toplum içindeki diyalektik bir ilişki olarak ele almıştır. Adler’ e göre, toplum, maddi güçlerin bütünlüğü ile düşünsel-ruhsal çabaların birliğinden buluşmaktedir. İnsan pratiği bunun yanı sıra felsefi ideallerin gerçekleştirilmesine de hizmet etmektedir. Bu bağlamda, bilim ile ahlak, toplumsal yasaların belirleyiciliği ile amaçlanan idealler, tarihsel maddecilik ile felsefe içinde aşılmaz uçurumlar yoktur.
Adler, Marx’ ın gençlik zamanında yazmış olduğu Zur Kritik der HegeVschen Rechtsphilosophie (“Hegerin Hukuk Felsefesinin Eleştirisi”) adlı kitabında “Hümanist Marxizm” olarak adlandırılabilecek bir anlayışı doğrulayan ispatlar olduğunu ileri sürmüştür. Lukacs’ ın Marx’ ın gençlik zamanındaki yazılarını Hegelci bir yaklaşımla yorumlaması gibi,
Max Adler de Marx’ ın bu zamanındaki yazılarını Kantçı bir bakış açısıyla yeniden değerlendirmiştir. Kişiliğin yaratıcı bütünselliğini insanın en yüce amacı olarak nitelendiren Yeni-Kantçı felsefeden yola çıkan Adler, daha zengin bir bireyselliğe ulaşmış sosyalist insanın oluşturulması gerektiğini savunmuştur.
Bir siyaset adamı olarak Adler, 1888′ de Victor Adler aracılığıyla kurulan ve içinde farklı siyasal eğilimleri barındıran Avusturya Sosyal Demokrat Partisi’nin sol kanadında yer almıştır. Mücadelesini esas olarak genel oy hakkının elde edilmesi ve parlamenter yoldan iktidara gelinmesi çizgisinde ilerleten Avusturya Sosyal Demokrat Partisi içinde proletarya diktatörlüğünü ve işçi konseylerini savunmuştur. Bunun yanında, Adler’ in Avusturya Sosyal Demokrat Hareketi içindeki düşünsel etkinliği, esas olarak siyasal mücadele düzeyinde değil, felsefi düzeyde olmuştur.