Platon (Eflatun) Kimdir? Biyografi Sayfası

25.10.2021
433
Platon (Eflatun) Kimdir? Biyografi Sayfası

Platon (Eflatun) Kimdir? Biyografi, bölümünde Platon (Eflatun) Kimdir? Biyografi sayfası ile karşınızdayız. Platon (Eflatun) Kimdir? Biyografi detayları ile daha da iyi tanıyalım.

Platon (Eflatun) Kimdir? Biyografi – Kaç Yaşında – Memleketi Neresi

Platon - Eflatun

Platon (Eflatun), (M.Ö. 427-347) senelerı içinde yaşamış, Antik Yunan filozofudur. Hayatını geçirdiği Atina’daki ünlü akademiyi kurdu.

Asıl adı Aristokles’di. Geniş omuzları ve atletik yapısı sebebiyle, Yunanca Platon (geniş göğüslü) lakabı ile anıldı ve tanındı.

20 yaşından bu yana ölümüne kadar yanından ayrılmadığı Sokrates’in öğrencisi ve Aristoteles’in hocası olmuştur. Atina’da Akademi’nin kurucusudur. Platon’un felsefi görüşlerinin üzerinde hala tartışılmaktadır. Platon, batı felsefesinin başlangıç noktası ve ilk önemli filozofudur.

Antik çağ yunan felsefesinde, Sokrates öncesi filozoflar (ilk filozoflar yahut doğa filozofları) daha ziyade materyalist (özdekçi) görüşler üretmişlerdir. Antik felsefenin maddeci öğretisi, atomcu Demokritos ile en yüksek düzeyye erişmiş, buna mukabil düşünceci (idealist) felsefe, Platon ile doruk noktasına ulaşmıştır. Platon bir sanatçı ve özellikle edebiyatçı olarak yetiştirilmiş olmasından büyük ölçüde istifade etmiş, kurguladığı düşünsel ürünleri, çok ustaca, ve şiirsel bir anlatımla süsleyerek, asırlar boyu insanları etkilemeyi başarmıştır.


Modern filozoflardan Alfred North Whitehead’e göre Platon’dan sonraki bütün batı felsefesi onun eserine düşülmüş dipnotlardan başka bir şey değildir. Görüşleri İslam ve Hristiyan felsefesine derin etkide bulunmuştur.

Platon, eserlerini diyaloglar şekilinde yazmıştır. Diyaloglardaki baş aktör çoğunlukla Sokrates’tir. Sokrates insanlarla görüşlerini tartışır ve onların görüşlerindeki tutarsızlıkları ortaya koyar. Platon çoğunlukla görüşlerini Sokrates’in ağzından açıklamıştır.

Platon, algıladığımız dış dünyanın esas gerçek olan idealar veya formlar dünyasının kusurlu kopyaları olduğunu, gerçeğe fakat düşünce ve tahayyül yoluyla ulaşılabileceğini savunmuş, insan ruhunun ölümden sonra beden dışında kalıcı olan idealar dünyasına ulaşacağını söylemiştir. Görüşleri ortaçağda İslam filozofları aracılığıyla korunmuş ve İslam düşünce dünyasındaki Yeni Platonculuk akımına neden olmuştur. Rönesans sonrasında Batı Avrupa’da Antik Yunancadan çevirileri yapılmıştır.

flatun’un felsefesini, beş önemli kuram içersinde toplamak olabilecekdür. Bunlar, “bilgi”, “idealar”, “ruhun ölümsüzlüğü”, “evrendoğum” (Cosmogonie, Cosmogony – Evren’in oluşumunu inceleyen bilim dalı) ve “devlet” ile alakalı kuramlarıdır. Platon, bütün yaşamı boyunca hocası Sokrates’den edindiği ilham ile gerçek bir ahlakçı olarak kalmış, tüm bu kuramları, etik ağırlıklı görüşlerle irdeleyerek geliştirmiştir. Sokrates ve Platon’a göre felsefenin ana ereği, insanın mutluluğu ve yetkin yaşamının sağlanmasıdır. Yetkin bir yaşam, fakat erdemli bir hayat sürmekle elde edilebilir. Erdemin temeli “bilgi”, özü “idealar kavramı”, gerekçesi “evrendoğum”,güvencesi “ölümsüzlük”, yaşamsal sığınağı “devlet”tir.

Platon, 50 yıllık uzun bir süre boyunca bu kuramsal yapıyı düşünmüş, ilintili felsefi meselelerle didişmiş ve bu arada görüşlerini düzeltip olgunlaştırmıştır. Bundan dolayı Platon felsefesinin incelenmesi yönünden en akılcı yol, bu değişim ve gelişmeyi takip ederek, öğretinin geçirdiği evreleri anlamaya çalışmaktır.

“Gençlik dialogların” yahut “Sokratik dialoglar”ın yazıya döküldüğı dönemdir. Bu çalışmalarda Platon, hocasının öğretisini, gerçeğe en uygun biçimde vermeye çalışan, katıksız bir Sokratesçidir. Bilgi ve erdem problemlerinin irdelendiği etik içerikli bu konuşmalarda Platon, halen felsefeyi ileriye götürme çabalarına girişmemiştir.

Platon felsefesi ile alakalı olarak olabilecek olan en kısa tarifi vermek istersek, onun tıpkı Sokrates öncesi “Doğa Filozofları” gibi, mutlak ve değişmez olan ile değişen içindeki ilintilerle ilgilendiğini aktarabiliriz. İlk filozoflar, doğada mutlak ve değişmez olanı aramışlar, Platon ise hem doğada, hem de ahlak ve toplum yaşamında mutlak ve değişmez olanın peşinden koşmuştur.

Geçiş dönemi çalışmalarında, hareket noktasının sofist öğreti olduğunu göze çarpıyor. Sofist tezleri, arada bir küçümseyici, çok kere de alaycı bir dille tenkit ettiğini bildiğimiz Platon’un bu seçimi, öyle pek gelişi güzel değildir. Yukarıda gördüğümüz gibi, Thales’den Demokritos’a kadar tüm doğa filozoflarının felsefeye materyalist yaklaşımlarından sonra, insanı odaklayan ilk öğretiler, sofistler aracılığıyla ortaya atılmış ve bu görüşler Platon’un ahlakçı ve toplumsal analizleri için müsait bir temel oluşturmuştur.

Bu etapta Platon, sofistlerin hazza dayanan yaşam görüşlerini geniş bir şekilde bir tartışmaya açarak, Sokrates öğretisini aşmaya karar vermiş görünmektedir. Yine de sofist disiplinin karşısına, ustasının “iyi” kavramı ile çıkar;

“İyi, doğru bir yaşamın kesin ölçütü ve amacıdır.”
Platon, bu tezin sağlam temellere oturtulabilmesinin, içerdiği “doğru” kavramının tarif edilebilir, hiç değilse araştırılabilir bir şey olması ile olabilecek olduğunu kavramıştır.

Bu zorlu meseleyi çözmeye çalışırken; “Aradığımız şey bilinen bir şeyse, bunu aramaya gerek yoktur. Bilinmeyen bir şeyse, bulduğumuz şeyin aranan şey olduğunu nereden bileceğiz ?” sorusu ile sofistler, Platon’u zor duruma sokmuşlardır. Filozof bu meseleyi, Orpheus ve Pisagorcu öğretilerden edindiği “ruhun ölmezliği”kavramı ile çözmeyi deneyerek, Sokrates disiplinini aşma yolunda ilk adımı atmıştır.

Ruh ölümsüz olduğuna göre, aranan doğru ile öncedenki yaşam dönemlerinde muhakkak karşılaşmış olmalıdır. Ölümsüz bir ruh taşıyan insanoğlu için “öğrenmek”,eskiden bilinen bir şeyi hatırlamaktan (anamnesis) başka bir şey değildir. Lakin ölümsüz ruhunu eski yaşamında gördüklerinden anımsadıkları son derece muğlak bilgilerdir. Üstüne üstlük, bir de bu dünya çapındaki doğrudan algılamaların getirdiği zihni karmaşa, bu bilgileri daha sallantılı tasavvurlar haline dönüştürmektedir.

Platon bir diyalogda, Sokrates’in ağzından şunları söylemektedir; “Ben bir ebeyim. Şu farkla ki, kadınları değil, erkekleri doğurtuyorum. Benimle konuşmaya başlayan, önce bilmezmiş gibi görünür. Ama konuşma ilerledikçe açılır ve anımsamaya başlar. Bunun yanında, benden bir şey öğrenmediği bellidir. En güzel bilgileri, yalnızca kendi içersinde bulur ve ortaya koyar.”

Böylelikle Platon öğretisinin, “doğru sanı” (orthe doxa) ve “bilgi” (episteme) içindeki zıtlık ile ruhta bilinçsiz bir halde mevcut, “doğuştan tasavvurlar” şeklinde özetlenebilecek iki ana görüşüne varılmış olmaktadır. Doğru sanı, muğlak ve süreksizdir. Bilgi ise bir temele, bir nedene (logos’a – Herakleitos öğretisinde Evren’e egemen olan yasa, düzen ve tanrısal aklı betimlemek için kullanılan sözcük) bağlanmakla, dayatılmakla sağlam ve sürekli olarak olur.

Sokrates’in “bilgi erdemdir” tezini daha bir derinlemesine irdeledikten sonra, iki tür bilmenin söz konusu olabileceği görüşünü öne sürer. Doğru sanı (doğru algılama) ile bilgi, iki ayrı dünya yaratmıştır. Bir yanda yaşanan ve yok olan, doğru sanının, rölatif gerçekliklerin dünyası, diğer yanda, sağlam ve sürekli olarak, asıl gerçekliğin, “idealar”ın dünyası. (Le monde sensible et le monde intelligible)

Platon’un bilgi kuramının çıkış noktası Protogoras’çıdır. Bir şeyi bilen kişi, onu algılayan kişidir. Bundan dolayı “insan her şeyin ölçüsüdür”. “Algı, daima var olan bir şeydir. Bilgi olduğu için de şaşmaz” diyor Protogoras. Platon bu görüşe, Herakleitos’un, “var dediğimiz her şey, gerçekte oluş sürecinde olan bir nesnedir” şeklindeki “akış kuramı”nı katar. Platon,

Bilgi bir algıdır; (hatta aslında bilgi, bir algılama yargısıdır.)
İnsan her şeyin ölçüsüdür;
Her şey akış halindedir;

şeklinde özetlenebilecek kuramın, algılanan nesneler için doğru, gerçek bilgi yönünden yanlış olduğu sonucuna varmıştır.

Ünlü idealar kuramı, işte bu bilgi (episteme) anlayışından doğmuştur. Bu kuram, hem mantık hem de metafizik içeriklidir;

İdealar dünyasından gelerek, insani beden ile birleşen ölümsüz ruhun amacı, asıl yurduna tekrar kavuşmaktır. Beden, bu isteğin gerçekleşmesine yardımcı olarak işlevini yerine getirmelidir. Bu kavuşmanın gerçekleşmesi, idealara ulaşmaya, ideaları bilmeye bağlıdır. Bu bilgi de yine bir anımsamadır. Lakin bu anımsama işleminin frekansı, ruh ve bedenlere göre değişkenlik gösterir. Platon’a göre ruhlardan çok büyük bir çoğunluğunun anımsadığı bulanık görüntülerdir. Ruhlardan ufak bir azınlıkta “algılama yetisi”, daha az bir oranında “anlama yetisi” ve nihayet pek azında, ideaları tamamen hatırlayabilme, “akıl yetisi” mevcuttur. Bu sonuncular, rölatif gerçeklerden algıladıklarına dayanarak, hangi ideaların hayalleri ile yüz yüze olduklarını tanımlayabilirler. Yeryüzü, idealar dünyasına benzer. Yeryüzündeki her nen, idealar dünyasından pay almıştır. Bu anımsama vetiresinin irdelenmesi Platon’u, “sevgi” (eros) kavramına götürmüştür. Yaşadığımız ve idealardan pay almış bu dünya’yı, objektif kriterler çerçevesinde algılayabildiğimizde, gerçeklere varabilmemiz olabilecekdür diyor ünlü düşünür. Platon’a göre bunun en çarpıcı örneğini, “güzel” kavramının değerlendirilmesinde görmekteyiz. Sevgi, güzele yönelmektedir. Zira güzel kavramı, idealar dünyasındaki gerçekliğin anımsanması sonucu verilen bir hükmü içermekte ve dolayısiyle sevgiyi yaratmaktadır. Platon sevgi’yi, (eros) bütün ölümlülerde rastlanan bir ölümsüzlük çabası olarak tanımlar. En basit hali ile eros, tüm insanlarda, kendilerini yaşatacağına inandıkları bir nesil yetiştirme iç güdüsü olarak görülmektedir. Lakin kimi insanlarda “eros” kavramı, daha üstün bir niteliğe bürünmüştür. Bu seçkin bireylerde, yani ideaları tamamiyle hatırlama yetisine (aklına) sahip bireylerde eros, bu güzelliklere ulaşmak ihtirası şeklinde tezahür eder. Bu arzuyu gerçekleştirebilecek bilgilerin eksikliğini hisseden seçkinler, bilgisizlikten kurtulmak çabası içersinde bulurlar kendilerini. Bu bireyler eros’u, dünyaya çocuk getirmekten öte bir işlev, idealara ulaşarak erdemli işler yapmak ve yeryüzünde sürekli olarak bir isim, sonsuz bir şeref bırakmak çabası ve aşkı olarak görürler.

Felsefi meseleleri inceleyen bir çok düşünür aracılığıyla yazılan incelemelerde, “iyi, doğru ve güzel kavramları, insanoğlunun doğuştan sahip olduğu özelliklerdir” şeklinde dile getirilen Platon öğretisinin altında yatan düşünsel zincir budur.

Platon bu etapta, önceleri ele aldığı bir çok konuyu tekrar gündeme getirerek, bir kez daha incelemiştir. İlgisi daha çok ahlaki (etik) sorunlar ile insanoğlunun mutluluğuna yöneliktir. Yetkin (kamil) insan yerine, yetkin toplumu tarif etme çabası içersindedir. Yetkin topluma ve dolayıs ile toplumsal mutluluğa erişmenin yolu, ideal devlet düzeni içinde yaşamaktır. Devlet yönetimi ile alakalı olarak en fazla üzerinde durduğu konular, dostluk, hitabet ve siyaset sanatlarıdır. Platon’a göre sorunlar, fakat felsefe ile çözülebilir. Gerçek dostluk, hikmet sevgisi (eros) ile ruhları tutuşmuş bireylerin birlikteliğinden başka bir şey değildir. Hitabet san’atı ise ruhun, bildiklerini sözlerle anımsatmaya çalışmasıdır. İnsanların doğal amaçları olan toplumsal mutluluğu sağlamakla görevli devlet yönetimi san’atı da, felsefe olmadan yapılamaz. Nelerin toplumsal mutluluğu yaratabileceğini, felsefeden başka hiç bir şey tarif edemez.

Bu noktada önemli bir zorlukla karşılaşmaktadır filozof. “Siyaset sanatı ve ideal devlet düzeninin gerektirdiği çözümleri yalnızca felsefe üretebilir.” Lakin Platon, kendisinden fazla sonraları stoacı düşünür Kıbrıslı Zenon’un tasarladığı gibi, yalnızca bilge ve erdemli bireylerden kurulu bir akıllı insanlar toplumuna ulaşmanın imkansızlığını, hemen kavramıştır. Bu görüşünü de, “yığınlar hiç bir zaman filozof olmayacaktır” özdeyişi ile vurgulamaktadır. Dolayısı ile toplumları mutluluğa ulaştırmak, yönetimin bilge bireylere teslim edilmesi ile olabilecek olur. Platon’a göre, “başa filozoflar geçmez, veya baştakiler felsefe yapmazlarsa, insanlığın acıları asla sona ermeyecektir.”

Devleti teşkil eden bireyleri, ve bilgiyi sevenler. Bu ayırım bir başka biçimde şöyle ifade edilebilir; halk, askerler ve koruyucular. Toplumu meydana getiren fertlerin tamamı, bu üç özellikten birini, diğerlerinden daha fazla arzu edecekler ve isteklerine, ideal devlet düzeni içinde ulaşacaklardır.

İdeal devlet kavramı içersinde, genç nesillerin eğitimi için şiir ve musikiye verilen önem, “güzel sevgisi”ni öne çıkgit gide artan bir anlayıştır. Platon, idealara estetik yolu ile erişme metodu olarak tarif edilebilecek bu görüşten zamanla vazgeçmiş, daha objektif sayılabilecek bir yönteme, matematiğe doğru yola çıkmıştır. Matematiği tercih ederek idealara ulaşılabileceğini düşünen filozof için bu çaba, bir bakıma ruhun idealar dünyası özlemi ile bu gayeye yönelik bitmez tükenmez bir gayret anlamını da taşımaktadır. Ruh, beden içersinde bir hapishanededir. (Sima Sema) Buradan ruh, kendisini fakat bilgi ve erdem ile kurtarabilir. O halde bilge kişi, idealar dünyasına özlem duyan bir ruh taşıdığının şuurunda olarak, kendini ölüme hazırlamış olmalıdır.

Yukarda değinilmiş bulunan anımsama süreci, ruhun daha evvel de var olduğunun ispatıdır. Bu etaptaki ölüm özlemi ise, ruhun ilerde de varolmaya devam edeceğinin göstergesidir. Ruh ölümsüz olmasa idi, böyle bir istek duymazdı. Ruh bu yüzden, öncesiz ve sonrasız diye tarif edilen idealardan biridir ve dolayısiyle kökü, idealar dünyasındadır.

Yaşlılık dialoglarında Platon, doğa meselelerini de ele alarak, yeni bir dünya görüşüne varmayı denemiştir. Bu analiz hemen tamamı itibariyle Anaksagoras’ın teolojik görüşünün didik, didik edilmesi şeklindedir. Doğa’da bütün olup bitenler bir amaca (telos) yöneliktir. Her şeyin gerçek nedeni “Nous”dur. Tanrısal akıl veya doğrudan Tanrı olarak tarif edilen “Nous” işe karışmadan önce Evren, Demokritos’un materialist (özdekçi) öğretisi ile betimlediği mekanik bir tözdür. Platon’a göre, Nous aracılığıyla şekillendirilerek “Kaos’dan düzene” geçirilmiş, ruhu ve zekası olan bir canlıdır Evren. Büyük düzenleyici, kendisi gibi önsüz ve sonsuz bir töz bulmuş ve ona şekil vermiştir. Evren, Tanrı aracılığıyla bilinen “dünya ideası”na uygun olarak ve benzetilerek şekillendirilmiş bir görüntüdür.

Küre şekilindedir. Zira, her noktası benzer olan tek şekil küredir.
Döner. Zira, eli ayağı olmayan, küre şekilindeki bir töz için tek yetkin devinim dönmedir.
Tektir. Zira, yetkin bir kopye olarak yapıldığından, birden fazla olamaz.
İlksiz ve sonsuzdur. Zira, aslı, ideası, ilksiz ve sonsuzdur.
“Nous” her şeyi, her şey için iyi olana göre düzenler. En büyük ve en doğru düzenleyicidir.

Bir evrim daha geçiren Platonik düşüncede “güzel” kavramı, artık yerini “iyi”ye, ama “herkes ve her şey için iyi olana” bırakmıştır. Değerler skalasının en üstüne yerleşmiştir “İyi” Böylelikle iki kavram özdeşleşmiş olmaktadır. Nous yahut Tanrı, “iyi”nin ta kendisidir. Yarattığı ve şekillendirdiği dünveya, eksiksiz ve yetkin olmalıdır. Bu eksiksiz ve yetkin dünya, idealar dünyasıdır. Duyumlar dünyası ise, tanrısal bir takım sınırlamalar sebebiyle, idealar dünyasına, fakat olabildiğince uygun olacaktır.

Değerler skalasında “iyi” kavramının altında sıralanacak çeşitli erdemlerin yerlerinin belirlenmesinde matematik, bir ayıraç olarak kullanılmalıdır. Lakin bu yolla aşağı doğru bir sıralama yapılabilir. Yukarı doğru yapılması gerekli bir sıralamada ise, dialektik kullanılacaktır. (Platon, tümdengelim yahut tümevarımı ifade eden hiç bir sözcük kullanmamıştır eserlerinde. Buna rağmen, bu tür tariflerden adı geçen metotları minimumından bir kavram olarak disipline etmiş olduğu anlaşılmaktadır.) Yukarıya doğru yapılacak analizlerde çıkış noktası olarak kullanılacak varsayımlardan (hypothesis) hareketle hedeflenen sonuç, “temel töz”e (arkhe) ulaşmak olmalıdır. Arkhe’ye bu etapta yüklenen tanrısal nitelik, metafizik açıdan dikkate değer bir özellik meydana getirmektedir.

Platon felsefesindeki bu değişim çok enteresandır. İlk filozoflar yahut doğa filozoflarına ait materyalist felsefenin, temel töz’e (arkhe’ye) ulaşmak yönündeki idealine, metafizik yolu ile bir dönüşümü içeren, çok geniş çaplı bir daire böylece tamamlanmaktadır.

Platon’nun Bazı Eserleri


Charmides
Euthydemos
Euthyphron
Gorgias
Ion
Kratylos
Kritias
Kriton
Laches
Lysis
Menexenos
Menon
Nomoi
Parmenides
Phaidon
Phaidros
Philebos
Politeia
Politikos
Protagoras
Sophistes
Symposion
Theaitetos
Timaios
YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.