Şemsettin Sami, 1 Haziran 1850 senesinde Arnavutluk’un Fraşer kasabasında dünyaya geldi. Tımar sahibi Fraşerî ailesinden Halit Bey’in 5 oğlundan üçüncüsüdür. Diğer iki oğul, Naim ve Abdül, Arnavutluk tarihinde önemli roller oynamışlardır.
Ortaöğrenimini bugünkü Yunanistan sınırları içinde kalan Yanya’da ünlü Zosimea Lisesi’nde bitirdi. Eski ve yeni Yunanca, Fransızca ve İtalyanca’nın bunun yanında Türkçe, Arapça ve Farsça öğrendi. Aile geleneği ışığında Bektaşi tekkesine sürdü.
Emine Hanım ile evli olan Şemseddin Sami, bir süre Yanya Mektubi Kalemi’nde çalıştı. 1871’da İstanbul’a geldi. Matbuat Kalemi’nde memur olarak vazifeye başladı. Memurluk yaparken öte yandan da ilk telif eseri olan ”Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat” adlı romanını 1872-1873 senelerı içinde forma forma paylaşımı yaptı. Ebüzziya Tevfik’in çıkardığı ”Sirac” ve ”Hadika” gazetelerinde çalıştı. Vatan Yahut Silistre krizi esnasında bu gazete Yeni Osmanlılar lehine neşriyatta olduğu için kapatıldı. 1874’te Fransızca’dan çevirdiği İhtiyar Onbaşı adlı trajedisinin sahnede kazandığı başarı üzerine, Arnavut poblemlerinı ele alan Besa adlı oyunu da Gedikpaşa Tiyatrosu’nda sahnelendi.
1874’te vilayet gazetesini yönetmek üzere Trablusgarp’a gitti. Dokuz ay orada kaldı. Bu görevinden önce bir İtalya seyahati yaptı. İstanbul’a döndükten sonra, 1876’da Mihran Efendi Nakkaşyan’la ile birlikte Sabah gazetesini yayımlamaya başladı. Bu gazete kısa bir sürede büyük bir popülerlik kazanarak Türk basınında o zamana kadar görülmemiş bir tiraja kavuştu.
1877’de bir süre Rodos Valisi Sava Paşa’nın mühürdarlığı görevinde bulundu. Dönüşünde, önceden Sabah’ta yazdığı “Şundan Bundan” başlıklı köşesini Tercüman-ı Şark gazetesinde sürdürdü. Bu arada yoğun olarak Arnavut konularıyla ilgilendi. Bir yandan ağabeyi Abdül Fraşeri’nin öncülüğündeki Arnavut İttihadı hareketini desteklerken, Arnavutluğun Osmanlı Devleti’nden ayrılmasını savunan görüşlere karşı çıktı.
1880’te Abdülhamit’in isteği üzerine saraya alınarak mabeynde kurulan Teftiş-i Askeri Komisyonu’nun kâtipliğine getirildi. Ölümüne kadar koruduğu bu görev, onun ekonomik rahatlığa kavuşarak kitapları üzerinde çalışmasına imkân sağladı. Bu senelerda Daniel Defoe’dan, Robinson Crusoe ve Victor Hugo’dan, Sefiller romanlarını Türkçeye çevirdi. 1882-83 senelerında, büyük eserlerinin ilki olan Fransızca-Türkçe Kamus-ı Fransevi’yi, 1885’te de bu eserin Türkçe-Fransızca kısmını paylaşımı yaptı. Bu eserden dolayı II. Abdülhamit aracılığıyla İftihar Madalyası tevcih olundu. 1889’dan bu yana tek başına yazdığı ve dokuz yılda altı cilt olarak paylaşımı yaptığı Kamus-ül A’lâm adlı ansiklopediyle, Türkiye’nin en popüler yazarlarından biri halini aldı.
Kamus-ül A’lâm yayını daha tamamlanmadan, 1896-1897 içinde bir yıllık bir çalışmayla, bugüne dek hazırlanmış en kapsamlı Arapça-Türkçe lugat olan Kamus-ı Arabi adlı büyük sözlüğü fasıl fasıl çıkarmaya başladı. Lakin Firuzabadi Kamus’unun bir buçuk katı bulunacağı haber verilen bu eserin, fakat cim harfinin sonuna kadar olan 504 sayfalık kısmı yayımlandı.
1898’de gazetelerde Şemseddin Sami’nin Türkçenin ıslahı üzerine bir dizi makalesi çıktı. 1899’da modern ilkelere göre hazırlanmış ilk Türkçe-Türkçe sözlük olan Kamus-ı Türki’yi yazmaya başladı. 1901’de bu büyük eseri yayımladıktan sonra kendini tamamen Türk dili incelemelerina verdi. 1902’de Kutadgu Bilig’in ve 1903’te Orhun Abideleri’nin izahlı çevirilerini hazırladı.
Şemsettin Sami, 1 Temmuz 1904 tarihinde Ortaçağ Kıpçakçası ile ilgiliki eserini bitiremeden Erenköy’deki evinde vefat etti.
Şemsettin Sami, modern Türk milliyetçiliğinin ilk ve bazı yönleriyle en enteresan şekili olan Osmanlıcılığın en önemli temsilcilerinden biridir. Esasen Arnavut olduğu ve Arnavut poblemleriyla yakında zamandan ilgilendiği halde, Osmanlı devletinin modernleşerek güçlenmesini savunmuş, bunun için imparatorluğun ortak dili olan Türkçenin önemini vurgulamıştır. Türkçeyi incelemek, modernize etmek, geliştirmek ve öğretmek alanlarında, yalnız kendi çağında değil, tüm zamanlarda, Şemseddin Sami kadar emek vermiş kimse azdır.
Kamus-ı Türki, Osmanlı Türkçesini üç dilden bir araya gelen bir karma sayan eski zihniyetten, bağımsız ve bütünlüklü bir dil olarak gören yeni anlayışa geçişte kilit bir merhaleyi temsil eder. Arapça ve Farsça sözcükler eski sözlüklerdeki gibi gelişigüzel aktarılmamış, güncel yazı dilinde kullanılma ve yaşayan bir unsur olma detaylarına dikkat edilmiştir. Arapça ve Farsça sözcüklerin özgün anlamları değil, (geleneksel bakışta “bozuk” sayılsa da) güncel Türkçe kullanımdaki anlamları verilmiştir. Batı dillerinden alınan yeni sözcüklere yer vermeye özen gösterilmiştir. En önemlisi, dilin bel kemiğini oluşturan “Türkçe” unsurunun yapısı ve etimolojisi üzerinde dikkatle durulmuştur. Şemseddin Sami, dilin sadeleşmesini ve Türkçeleşmesini savunmuş, bunun için gerekirse Türkçenin en eski kaynaklarına ve Doğu Türkçesine (Çağatayca) başvurulmasını önermiştir. Ayrıca Şemseddin Sami İslamiyet ile Sosyalizmi bağdaştıran Osmanlı aydınlarından biridir. Kendisine göre, Komünizm lanetlenmeli fakat Sosyalizm yüceltilmelidir. Çünkü Şemseddin Sami’ye göre insanlığın kurtuluşu Sosyalizm’dedir.
Modern Arnavut milliyetçiliğinin (Rilindja Kombëtare) manifestosu sayılan Arnavutluk Ne idi, Nedir, Ne Olacak başlıklı kitapçık, Arnavut ulusal geleneğinde Şemseddin Sami Bey’e atfedilir. Bu esere dayanarak Sami Frashëri, kardeşleri Naim ve Abdul ile birlikte, Arnavut ulusal düşüncesinin babası sayılır. Arnavutluk başkenti Tiran’ın ana meydanlarından birinde üç kardeşin anıtı bulunur.
Adı geçen kitapçık ilk kez 1899 senesinde yazar adı olmaksızın Arnavutça, ardından Fransızca yayımlanmış, 1904’te Şemseddin Sami’nin ölümünden hemen sonra Sofya’da onun adıyla ve “Arnavutçadan harfiyen tercüme” olduğu kaydıyla Türkçe olarak basılmıştır. Türk tarihçileri genelde bu eserin Şemseddin Sami’ye ait olduğunu kabul etmezler ve olayı, Şemseddin Sami’nin ününü ve prestijini tercih ederek Arnavut milliyetçiliğine itibar kazandırma çabası olarak değerlendirirler. Şemseddin Sami’nin özellikle son senelerında Türklük ve Osmanlılık konularına gösterdiği yoğun ilgi göz önüne alınırsa, bu görüşte doğruluk payı olduğu düşünülebilir. Buna karşılık Arnavutça eserlerde, Arnavutluk manifestosunun Şemseddin Sami’ye aitliği hususunda en ufak bir kuşku dile getirilmemektedir.
Şemseddin Sami’nin Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat adlı romanı 1872 Kasım’ından bu yana Hadika gazetesinde tefrika edildi; 1873 yazında tamamlandı. (Yeni harflerle basımı Sedid Yüksel, Ankara 1964.) Talat ile Fitnat’ın aşkını anlatan roman, Türk edebiyat tarihine ilişkin bir çok eserde “İlk Türkçe Roman” olarak değerlendirilir. Lakin bu doğru değildir. Bugüne dek görülmektedirılmış olan ilk Türkçe roman, Vgit gide artan Paşa (Hovsep Vgit gide artanyan) aracılığıyla Türkçe olarak yazılıp Ermeni harfleriyle basılan Akabi Hikayesi’dir. 1851’de yayımlanan bu romanı 1991’de Andreas Tietze modern transkripsiyon ile yayımlamıştır. (Eren Kitabevi, İstanbul.) 1851-1872 senelerı içinde da çok sayıda Ermenice harfli Türkçe roman yayımlandığı anlaşılmaktadır.
Şemseddin Sami’nin eserinin Türkçe yazıyla ilk Türkçe telif roman olup olmadığı yettiği kadar aydınlatılmış bir konu değildir. Lakin popülerlik kazanan ilk Türkçe roman olduğu muhakkaktır.