2 yıl sonra da Ruhi Su’yu tanıdı: “İlkokuldan beri gerçekleştirilememiş müzik tahsili yapma rüyamı, fakat üniversitede öğrenci olduğum sırada Konservatuvar’ın akşam bölümüne girerek, biraz geç kalmış da olsa, yakalamaya çalışıyordum. Tam o sırada Ruhi Su’yu duydum. “Bebek Türküsü”nü dile getiriyordu. Soluksuz kaldım. Bu hayranı olduğum Alman romantikleri Schumann, Schubert ve Brahms değildi. Onları söyleyen seslere de hiç benzemiyordu.
Lakin onlar kadar güzel, hatta onlardan daha çok insan ve toprak kokusuyla yüklüydü. 0 günden sonra ben de hep türkü söylemeye başladım.”
Mimarlığı bırakıp, Ruhi Su’nun öğrencisi olarak müziğe devam eden, birlikte Dostlar Korosu’nu kuran, birlikte “El Kapıları” ve “Sabahın Sahibi Var” albümlerini yapan, birlikte “Pir Sultan Abdal”, “Köroğlu” ve “Türküler” gibi konserler veren Sümeyra Çakır, bir süre tek başına konserler vermeye başladı. Fransa, İngiltere, İsviçre, Batı ve Doğu Almanya, Küba, Yunanistan, Bulgaristan’da sahneye çıktı.
12 Eylül darbesinden sonra bir “Türkiye Haftası”na katılmak üzere Berlin’de bulunan ve bu arada Türkiye’de arandığını öğrenince dönmekten vazgeçip, Almanya´da kalan Sümeyra Çakır, 80’li senelerda Frankfurt´ta yaşadı. Sydney’den Helsinki’ye dünyanın bir çok köşesinde sayısını kimsenin hatırlamadığı konserler verip, festivallere katılıp, barış, özgürlük ve sıla türkülerinin olduğu albümler yaptı. “Kadınlarımızın Yüzleri” ve “Allı Turnam” gibi büyük resitallere imzasını attı.
Sümeyra Çakır, bir daha memleketi göremedi, yakayı ele verdiğı hastalığa yenik düştü ve 44 yıllık yaşam öyküsü 5 Şubat 1990´da Frankfurt´ta noktalandı.